top of page

iki bin yirmi bir şarkılarla bitti

Ön söz

Seneyi kapatırken -yine- bir şeyler paylaşmak istedim. Önce sene boyunca çektiğim fotoğraflardan oluşan bir küçük video mu olsa dedim; sonra Instagram’a sonbahar / kış / ilkbahar / yaz konseptli, dört önemli (?) görsel mi koysam dedim. Her aydan bir selfie koysam da yeterince ilgi manyağı değilmişim gibi mi davransam, sonra da sadece 78 kalp var, kimler kimler yüzlerce kalp alıyor diye üzülsem mi dedim. Dedim de dedim.


Onu mu yapsam bunu mu etsem derken müzikle, bu sene kulaklarımdan düşmeyen şarkılarla, biraz da içimi dökerek seneye veda etmeye karar verdim. 2022’ye dair en kendimce dileğim de bu ilgi isteyen halime yavaşça veda etmek, daha çok yazı yazmak, daha az kendimi göstermek, daha az nasıl göründüğümü dert etmek zaten. Ona bakarsanız bu yazı da ‘hadi biraz benimle ilgilenin, du bakın ben neler dinlemişim, hmmmm bu aşırı önemli bir şey olmalı.’ mesajı içeriyor ama idare edin artık. Kadı kızı ve kusur ikilisi ile halaya durduk zira. Buyrun bu senenin en çok dinlediğim 10 albümüne, belki arada sizin dinlemedikleriniz, ilginizi çeken, dinlemek istedikleriniz vardır. Hem belki de 'o' şarkıda (kıpssss!) beni düşünürsünüz. 10) Nils Frahm - Old Friends New Friends


Keşke Nils Frahm’ı ne kadar sevdiğimi anlatabilsem. 2021’in ilk günü gözümü açtıktan sonra yaptığım ilk iş yatağımda ‘Tripping With Nils Frahm’ izlemek oldu. Berlin’in ikonik mekanı Funkhaus’da gerçekleştirdiği mükemmel performansını gözümü kırpmadan izlemiş, piyanosuyla sevişen bu tatlı adama kalbimi göndermiştim o sabah. Kendisini senelerdir dinlerim, 2021’de de çok dinledim. Kalbimin gizli gizli başka yerlere çarptığını düşündüğümde bana eşlik eden de onun müziğiydi, beni sonra kendime getirip gerçeklere döndüren de. Bu albümü bildiğim kadarıyla 2009 - 2021 arası çalıp kaydettiği ancak çoğunu albümlerine koymadığı bestelerden oluşuyor. Bütün yıl en çok dinlediğim şarkıcı / müzisyen listesinde Nils Frahm üçüncü ama bu albümle onuncu sırada yerine alıyor. O güzel ellerine sağlık.

Ne zaman dinledim: Kitap okurken, bir şeyler karalarken, Eindhoven’da ağaçlara, kuru dallara, koşan insanlara bakarken.


Ben hiç anlamadım bu albüm nasıl, uzun zamandır en çok müzik dinlediğim sene, bu listede yerini buldu. Çünkü ben albüm çıktıktan sonra hatrına 2-3 kez dinlediğimi sonra da başka seslere, şarkılara kulak kesildiğimi zannediyor(d)um. Erlend Øye ve Eirik Glambek Bøe benim hayatımın en güzel anlarında benleydi yıllarca; onları dinlemekten, o akıp giden sakin şarkıların içine girmekten, seslerini duymaktan her zaman zevk aldım ama seneler sonra çıkardıkları ve tüm şarkılarına çok benzeyen şarkıların olduğu bu albümü çok dinlemediğimi düşünüyordum. Demek ki yine hiç çaktırmadan, belli etmeden, ruhumda akmış durmuş bu melodiler. Ben de döndüre döndüre dinlemişim.


Ne zaman dinledim: 7-8 sene önce kendimden, halimden memnun olduğum ve Amsterdam’da yaşamak için çabaladığım günleri hatırlayınca.


Hey gidinin koca çınarı Ajda Pekkan 15 Ekim’de yine kendine has, çok cool bir şekilde şlaks diye yeni albümünü çıkardı. Reklam yok, sosyal medya bombalaması yok, pazarlama taktikleri yok. Bir anda düştü ortamlara. Ben Ajda Pekkan’ı seven ama çok da hayranı olmayan biriyim. Daha çok sevdiğim, daha çok dinlediğim Sezen Aksu ve Nükhet Duru var. Ajda Pekkan ise hayatımda her zaman vardı tabii ki. Bu yedi şarkılık albümü (albüm de değil de, bir albümün yarıdan fazlası gibi bir şey) ilgiyle dinledim ve anlaşılan o ki bayağı da dinlemişim. Çünkü genelde temiz, dertsiz, kokusuz tatsız popüler müzikten hoşlanırım ve Ajda Pekkan'ın çok güzel şarkı söylediğini düşünürüm. ‘Ben hala buradayım’ demek çok iddialı, çok güç ve dirayet gerektiren bir durum. Ajda Hanım layıkıyla yapıyor valla, ne diyeyim.


Ne zaman dinledim: Sarhoş değil ama olmaya yakın, dışarda hızlı adımlarla yürürken. Asansör aynasında kendime bakıp dans ederken.


Arooj Aftab benim için 2021’in mucizesi. Deli çıkacağım. Her dinlediğimde daha çok hayran oluyorum bu kadına, daha çok hastası oluyorum albümün. Her hafta Pitchfork’un albüm değerlendirmelerine bakarım, kaç zaman önce ilk o zaman ilgimi çekmişti bu albüm. Pitchfork 8.2 puanı çakmış, ‘en iyi yeni müzik’ etiketini de yapıştırmıştı. Hemen dinledim, albümü kalpledim bir kenara koydum. Kısa bir süre sonra Eray, mükemmel listesinde Arooj Aftab’a yer verince dinleme sıklığım ve isteğim arttı. İyi ki de öyle olmuş. Pitchfork’un da dediği gibi: “Pakistan doğumlu Brooklyn’li besteci; caz, Hindistan klasikleri ve halk müziğinden yararlanarak kederden kabullenmeye giden yolculuğun yürek burkan, enfes bir hikayesini oluşturuyor.” Biz de bu yolculuğa seve seve ortak oluyoruz.

Ne zaman dinledim: Endişem ve kaygım her şey için tavan yapmış ve ben sakin olabilmek, düzgün durabilmek için çabaladığım anlarda.


Ben 21 yaşında Caddebostan çimlerde Efes Extra içerek Radiohead dinleyerek, olmayan dertlerimi omuzlarıma yük diye bindiriyordum tam bir apalak gibi. Arlo Parks 21 yaşında dünyanın en güzel albümlerinden birini yaptı; gecelerimize sesini nefesini verdi, hem basit hem içimize dokunsun istediğimiz sözleri yazdı. Kendisine ne kadar teşekkür etsem azdır.

"I see myself sitting beside you

Elbows touching

Hurt and terribly quiet

The turquoise in my ring matches the deep blue cramp of everything

We’re all learning to trust our bodies

Making peace with our distortions

You shouldn’t be afraid to cry in front of me

I promise”


Ne zaman dinledim: Sanki birine aşık olduğumu, teslim olmak istediğimi ya da ona kırgın olduğumu düşündüğüm ama asla böyle bir şeyin olmadığı anlarda.



Bu albümü senenin ilk çeyreğinde gerçekten çok dinledim, sonra giderek azaldı hevesim, son üç aydır da tek bi kez dinlediğimi bile hatırlamıyorum. Biraz İstanbul’un (ben oradayken) müziğiydi benim için bu albüm, Hollanda’ya dönünce ilk zamanlarda bana yine eşlik etti, sonra dediğim gibi usulca uzaklaştı gitti kulaklarımdan. Hollanda’ya dönünce kendi kendime " Artık İstanbul’u unutacaksın, buradaki hayatına konsantre olacaksın, oradaki müzikler yok! " demiş olabilirim bir Alman mürebbiye gibi. Yaparım öyle şeyler. Uygulamayacağım planlar yapmak, tutmayacağım sözler vermek, yüzümün kızarmayacağını bile bile kendimi azarlamak tam benim işlerim. Gel gör ki dinlediğim zamanlarda o kadar çok dinlemişim ki albüm deli gibi, fişek gibi beşinci sırada.


Ne zaman dinledim: Muhtemelen ya Sibel’den, ya Erim’den arabayla eve dönüşte, Cemil Topuzlu Caddesi’nde trafik ışıklarında bekleyip İstanbul’u hâlâ neden çok sevdiğimi düşünürken.


Türkiye’de pandemi yüzünden sokağa çıkma yasakları başlamış, ilk hafta sonu sanırım. Sibel’in Yeldeğirmeni’ndeki evindeyiz; Euphoria - Christmas Special izliyoruz. İzleyenlerin hiç unutmayacağı o sahnede, Ali dışarı çıkıyor ve hayatımda ilk defa Moses Sumney’in sesini o zaman duyuyorum. Bölümün yürek dağladığı yetmiyormuş gibi o sahnede çalan şarkı; ‘Me in 20 years’ hançeri saplıyor bana. O günden sonra Moses Sumney ile tanıştığıma çok memnun; ne zaman fırsat bulsam, ne zaman istesem, ne zaman sesi içime işlese de bi kendimden geçse dediğim anda kendisini dinliyorum. Bu listede 2021 senesinde çıkmamış olan tek albüm bu sanırım. Euphoria olmasaydı keşfeder miydim ondan da emin değilim. İki bölümden oluşan, toplam 20 şarkılık bu incelikli, özgün albümün bende kredisi çok. Daha senelerce dinleyeceğim.


Ne zaman dinledim: Yalnızlıktan, boşluktan, sonsuzluktan korktuğumu her hissettiğimde.

Adele’i çok severim. Bu albümün ilk teklisi ‘Easy On Me’ çıktığında sevinçten kudurmadım, usulca dinledim, şarkı güzelmiş dedim kenara çekildim. Adele’in albümlerindeki gerçekleri, hikayeleri, melodileri seviyor, hepsini değerli buluyorum ancak 25 ile aram pek iyi değildi, o yüzden 30 için de -haliyle- çok heyecanlanmadım. Albüm Spotify’a düştüğünde Berlin’deydim, Sibo mutfakta çalışıyordu, ben salonda koltukta uzanmış albümü dinlemeye başladım. ‘Dur dur bu albüm hiç fena değil dur.’ hissi ilk o an geldi. Tüm şarkıları dinleyemedim, bi süre sonra bi duşa girdim (üç beş şarkı da duşta dinlemişimdir) sonra dışarı çıktık muhtemelen. Ben insanların sahip çıktığı, paylaşmaya çalıştıkları ve bunu becerebildikleri dönemleri anlatan eserleri, şarkıları, kitapları, yazıları seviyorum. Hatıraya sahip çıkmak kolay bi şey değil ve bana göre bunu sanatın herhangi bi formuyla başkalarına yansıtmak, derdini yükünü hafifletmeye çalışmak da çok insani. Bu albüm bu yüzden benim için önemli ve bu kadar çok dinlendi. Muhtemelen bu sene de hayvan gibi dinleyeceğim. Ne zaman dinledim: Berlin - Düsseldorf treninde ne yapacağımı düşünerek kaygılanıp sonra kaygıyla yorulunca hafif uyuklayarak, uykumun arasında Adele’in ‘tiz’leriyle gözlerimi açarken.


Bazılarının sesi, sözleri, ruhumuza fısıltıları kimilerimize çok iyi geliyor. James Blake benim için o bazılarından biri ve her zaman (o bilmiyor tabii ama) yoldaşım oldu. O tedirgin edici melodileriyle, odayı saran hüzünlü sesiyle, sözlerinde bulduğum karanlıkla ve umutla senelerdir birbirimizi rahatsız etmeden, arada usulca sevişerek yaşıyoruz. 2021 iyi geçiyor zannederken, iyi olduğumu kendime -zorla- hatırlatmaktan yorulmuşken ve artık kendime inanmazken bu albüm, bu albümdeki şarkılar, James Blake'in sesi imdadıma yetişti. Bu albümde kimseyi yormak istemeyen, herkesi kendi yaşaması gereken derdine, karanlığına bırakan biri vardı, ben o birinden ve sonraki kendimden çok memnun kaldım.


Ne zaman dinledim: Benim dediğim her şehirde -artık- kendimi görünmez hissederken.


Bu albümü isterim ki hepimiz, birbirimize baka baka , uzunca, durmadan, hep, her zaman ve daima konuşalım. Hangi şarkının hangi satırı hayatımızın neresine denk geliyor anlatalım, gözlerimizi kocaman açıp birbirimizi onaylayalım. Damon Albarn'ın Reykjavik'teki evinin penceresinden gözüken manzarayı orkestra eşliğinde söylenecek bir şarkıyla anlatma fikriyle filizlenen albüm, araya pandeminin, Damon Albarn'ın yakın arkadaşının ölümümün, İzlanda'da, ikinci evinde geçirdiği günlerin de etkisiyle devcileyin bir hayat defterine dönmüş. Bu albümde o pencereden gözüken manzaraya gözümüzü dikiyor; akan suları, pınarları görüyor, volkanik sahillerde yürüyor, ölümü düşünüyor, karabataklarla dost oluyoruz. Damon Albarn'ın benim (ve muhtemelen milyonlarca insan) için ne kadar önemli biri olduğunu anlatmaya çalışacak kadar hadsiz değilim. Benim, kapağındaki o dev -mezar taşını andıran- kayanın ardındaki su kadar derin bulduğum albümü bu kadar sevmemin ve bu kadar dinlememin bir sebebi de kendi izimi sürerken Damon Albarn'la kesiştiğimi düşünmem. Londra, Whitechapel sokaklarında boncuk gözleriyle büyümüş, müziğiyle hepimizi kudurtmuş, büyülemiş bu güzel sesli insanın İzlanda'daki evinin penceresinden bakarak, Montevideo kulelerinden bahsettiği, aydınlığa çıkaran şarkılar yazması bana hayallerimin, sevdiğim şeylerin, kıskançlıklarımın, kabullenişimin ne kadar da yerinde olduğunu bir kez daha kanıtladı. Bu yüzden durmadan dinledim, hep dinledim, hep de dinleyeceğim. Ne zaman dinledim: Hayatımı ele alacağım, sakinleşeceğim, mutlulukla gülümseyeceğim güne yakınlaşırken, karanlığımı ardımda bırakırken, doğaya biraz daha hayran olurken.


Son söz

2011’den sonra en çok müzik dinlediğim sene bu sene olmuş. 2011'de sadece kendim dinlemiyor, şehrin merkezinde ve birinci katta bulunan, koca pencereleri yaz kış açık evimden tüm şehre de dinletiyordum şarkıları. 10 sene sonra yine bir kudurmuşum demek. Bu bilgiye de 2006’dan beri kullandığım last.fm sayesinde ulaştım. Tam bir moruk gibi konuşacağım ama siz gençler bilmezsiniz, o zamanlar Spotify yoktu, Winamp’e last.fm uzantıları ekleyip dinlediklerimizi görebiliyorduk. Benim gibi ucundan istatistik, grafik seven bir 24 yaşında biri için dünyanın en güzel uygulaması idi. Dinlediklerim düzgün gözüksün diye, Soulseek, Napster neyse artık indirdiğim platform; oradan inen bütün albümleri, şarkıları eğer yanlış isme ve bilgiye sahiplerse tek tek düzeltiyordum. Daha fazla ‘biz gençken’ muhabbeti yapıp yüreğinizi sıkmayayım, konuyu bağlamaya çalışayım. Şarkılar ve melodiler hep güzeldi, daha da güzelleşiyorlar. Eskilerden bize seslenenler de, hayatımıza yeni eklenenler de şahane. Biraz daha dayanıyorsak, umutlanıyorsak, hala hayallere dalıyor, hala kuduracak gibi oluyorsak hep müzik ve şarkılar sayesinde. O yüzden, 10 sene sonra bu kadar çok müzik dinlemem şaşırtıcı değil. Çaresizce bi şeylere tutunmak istiyoruz, beceremesek bile bize güzel ezgiler eşlik etsin istiyoruz.


Hepinize mutlu bir yeni yıl dilerim. Bu sene güzel rüyalarımız, deliksiz uykularımız, kalbimizi titreten şarkılarımız olsun.





102 views
bottom of page