top of page

Nünü

Yazı yayınlanma tarihi: Mayıs 2018 (www.themahmut.com)


O sabahı çok iyi hatırlıyorum. Yalın ayak terasa çıkmıştım, önce yatak odamdan üç beş adım mutfağa, sonra mutfaktan terasa. Sonra ayağımın altında küçük taş parçaları, kir birikmişti terasta dolanırken. Sabah havası güzel gelmişti ama.


Zıplaya zıplaya banyoya gidip ayaklarımı yıkamıştım. Nisan'a hiç yakışmayan güneşli bir gün vardı Hollanda'da, salon pencerelerim sonuna kadar açıktı her zamanki gibi; önceki gün yapılan temizlik, içilen sigara, insan kokusu, gece boyunca salonun içine dolan havayla gider gibi olmuş ama kendini az da olsa bırakmıştı. Kahve yaptım, evi kahve kokusu sardı anında. Evi yine, sabah, düzgün görmek istediğim için, kafam bir dünya da olsa toplamışım yatmadan, aferin bana. Merhaba kırmızı koltuk.


Dünyanın ya en iyi komşularına sahiptim ya da onlar hiç evlerinde değildi. Çünkü o evde yaşadığım süre boyunca sabahın 6'sı, gecenin 11'i, hep yüksek sesle müzik dinledim. Bir gün de biri gelip beni tekme tokat dövmedi. Üstelik o kocaman pencerelerim, şehrin en güzel sokağına bakıyordu. Hiç olmadı sokaktan, birinci katta konumlanmış bir eve, birisi taş atardı. O da olmadı. Pazar sabahıydı, Kleine Berg o an boştu.


Elimde minicik kahve fincanım, boş şokaga bakarken her zamanki gibi Ipod'um docking station üstünde. Ne yaptım, neden  yaptım bilmiyorum, bilinçli bir şekilde seçmedim, karşıma Nükhet Duru - Gözlerin Bulutlu çıktı Spotify'da. Hiç tereddüt etmeden play tuşuna bastım. Ne çalacaksa çalsın zaten. Pencereden bakıyorum o esnada, evimin tam karşısındaki Bagel & Juice açılmak üzere, orada çalışan kıvırcık saçlı çocuk masaları itiyor, çekiyor (muhtemelen) küfrederek. Güzel de birisi, izlemekten gocunmuyorum. Sabahın kör saatine tek tük insanlar yürüyor sokakta.





Şarkı başladığı gibi bir kendime geldim. Nükhet Duru'nun sesi evin içinde yankılanırken; uzun zamandır hoşlandığım, ama çok da emin olamadığım, çekindiğim, dokunmak istediğim biri doldu sanki evin içine. Nünü hiç bir zaman -en beğendiğim- olmamıştı ama aklımın hep bir köşesinde vardı, her zaman da ufak ufak dinlerdim. Ama bu şarkı başladığı gibi aşkla bakmaya başladık birbirimize. Nükhet Duru'nun bence, - bu yazıda da anlatmaya çalışacağım- gizemi bu zaten. Bi ara hayatımıza girdi bu şahane kadın, hep haberdardık, sever gibi olduk, sevmediğimiz de oldu belki, çok da bağlanmadık ama sanki hep oradaydı. O şahane elmacık kemikleri, o derinden gelen çağıl çağıl sesi, o badem gözleri. Ama tam olarak "bizim" olması için bir "an" lazımdı ve ben o kişisel anımı bu şarkıyla bulmuştum. Benim Nünü ile aşka düşme hallerim o gün su yüzüne çıktı.


Nükhet Duru'nun 1994 senesinde çıkmış, bence Türkiye müzik tarihinde en güzel kapağa sahip albümü gözümün önüne geliyor şu an. Siyah beyaz bir portre fotoğrafı. Kadın öyle güzel ki... Ve albümde ; Şehrazat, Sezen Aksu, Timur Selçuk, Uzay Heparı, Ali Kocatepe, Bülent Özdemir, Meral Okay, Erkan Oğur var, daha ne olsun artık.  İnternette bulunan bilgilere göre 54 doğumlu Nükhet Hanım,  tam 40 yaşında yani bu albüm çıktığında. Annem bir kere söylemişti, 40 yaşında ne kadar mutlu olduğunu, daha doğrusu en güzel yıllarının 40'ları olduğunu; "hem hala güçlüsün, hem hala güzelsin, hem artık her şeyi -neredeyse- yaşamıssın, insanın en güzel zamanı." demişti. Sanki tam da bu cümlelere yakışır bi albümdü Nükhet Duru 1994. Üç sene önce fıkır fıkır Mahmure'yi söyleyen kadın Geberiyorum diye acı acı haykırıyordu bu sefer. İnsanın olgunlaşması için illa ki gebermesi, acı çekmesi gerekmiyor elbette, albüm hiç de öyle karanlık değildi zaten. "Yasaksa Yasak!" diyen de "Ne yardan ne serden geçerim." diyen de ta kendisiydi. Hala biraz flört ediyordu bizimle ve  hala isyan ediyordu. Aşağıdaki şarkı bu albümden, en sevdiklerimden.




Nükhet Duru'nun diskografisini de, hayatını da burada uzun uzun anlatmayacağım. Her ikisi de dopdolu çünkü; yazı çok uzayabilir ve eksik bilgi verme ihtimalim var. Sadece, bu, biraz da kişisel bir yazı olduğu için bana dokunan kısımlarını paylaşacağım sizinle. Hayat hikayesine baktığımızda sanılanın aksine hiç de tatlı olmayan bir hayat ile sınanmış kendisi.  Bizim onunla özdeşleştirdiğimiz o şuh kahkahalar, o cilveli haller hayata asılıp, ne olursa olsun devam etme gayretinden sanırım.


16 Mayıs 2015 tarihinde, Agos gazetesinde yayımlanan Fırat Demir imzalı, "Güzelliğe İnanınca: Nükhet Duru" başlıklı yazıdan, en çarpıcı bölümü aşağıya ekliyorum.


"Bu genç kadının böylesi ağır etkileşimleri nasıl pürüzsüz bir biçimde yansıtabildiğinin cevabıysa, müzikten önceki hayatta. Nükhet’in bir ilk ismi var, Müberra. Müberra: Tertemiz olan, aklanmış olan. Anne ve babanın ayrılmasından sonra, babanın velayetinde, anneden ayrı tutularak, bir çeşit ev hapsinde büyüyen bir çocuk. Ki baba, anneye, Müberra trafik kazasında öldü, demiş. Ölü çocuk Müberra da bir gün gerçekten ölmeye karar vermiş. Kibrit uçlarını suda eritmiş, o suyla pilav pişirmiş kendisine, pilavı yedikten sonra üstüne bir sürü ilaç içmiş. Sonrası, bir kurtuluş hikayesi. Komşuların sayesinde ölümden dönen Müberra, yine komşuların sayesinde annesini bulur. Annenin yanına kaçar, anneyle birlikte babadan kaçar, intiharın böbreklerinde bıraktığı zarar yüzünden hastalıktan kaçar, enselerinde biriken yoksulluktan kaçar. Bir kaderinden kaçmaz. Aslında, tüm bu kaçışlar, kaderine doğru koşmak içindir. "


Çok dalga geçtiğimiz bir Türk filminin senaryosu adeta. O pek tatlı, o pek nazlı, o kahkaha dolu hallerinin bi sebebi varmış işte. Bu olaydan sonra bir de oldukça ağır bir hastalık geçiriyor Nükhet Duru, bugün MS olarak bildiğimiz hastalık musallat oluyor, ancak o zamanlar "felç" deniyor üstünkörü. Nükhet Duru, doktorunun da desteğiyle ayağa kalkıyor ve sonrasında kendine çok çok iyi bakmaya karar veriyor, sağlıktan önemli şey yok çünkü. Kötü hayata teslim olup kötüce davranmayı seçmemiş o. Benim başıma böyle bir şey gelse, ulaşabildiğim her insana hayatı zehir etmeye çalışırım mesela, Nünü yapmamış bunu. Ben yapardım. O, bizimle olmayı tercih etmiş, hayata sarılmış. Ve çok güzel şarkılar bırakmış bize.


1974 senesinde ilk EP'si piyasaya çıkıyor. O dönemler, her kafası karışık genç şarkıcı gibi bir ordan bir buradan şarkılarla insanlara kendini sevdirmeye çalışıyor belli ki. EP'de yar alan ve aşağıda videosunu gördüğünüz Aklımda Sen Fikrimde Sen funk ve caz ezgileri içerirken, benzer bir düzenleme ile Karadır Kaşların türküsü de aynı EP'de yer alıyor. Why so türkü Nünü? Ama çok değil sadece bir sene sonra, hala Nükhet Duru denince akla ilk gelen şarkılardan Beni Benimle Bırak ile çıkıyor karşımıza. Sözlerini Mehmet Teoman'ın yazdığı, bestesini ise Cenk Taşkan'ın yaptığı bu şarkıyı Timur Selçuk düzenliyor. Şarkının ise, ne kadar doğru olduğu bilinmez bir hikayesi var. Nükhet Duru, Mehmet Teoman'ın büyük bir cesaretle karşısına çıkıp, onun yazdığı bir şarkıyı söylemek istediğini belirtir. Hatta der ki " Kadınım gibi bi şarkı yapmanızı istiyorum. " Mehmet Teoman da bu gencecik kadının cesaretinden etkilenir ve Cenk Taşkan'la bu şarkıyı yapar. Ancak o zamanlar Ajda Pekkan'ın zamanıdır, o da yeni albümü için şarkı arayışındadır. Mehmet Teoman " Sen daha gençsin, biz sana çok şarkı yaparız, bu şarkıyı bir Ajda'ya dinletelim önce." der. Ajda Pekkan şarkıyı çok sevmez ve şarkı Nünü'ye kalır. İşte bu şarkıyla da kalpleri fetheder.




1977 senesine kadar single & EP ile devam eder müzik hayatına Nükhet Duru, o sene ise Bir Nefes Gibi albümünü çıkarır. Onno Tunç, Mehmet Teoman, Cenk Taşkan, Timur Selçuk, Norayr Demirci imzası vardır bu mükemmel albümde. Önceden çıkardığı EP ve teklilerin (single) buluşmasıdır aslında bu albüm. Tam bir sene sonra, çok da uzatmadan Melankoli albümü ile buluşur sevdikleriyle. Düzenlemelere yine Onno Tunç ama onun yanısıra Doğan Canku ve Osman İşmen imza atar bu sefer. Ali Kocatepe'nin yazdığı bestelediği şarkılar da vardır ama en önemlisi albüme ismini veren şarkının Sabahattin Ali imzalı satırlarıdır.


"Ne kış ne yazı isterim


Ne bir dost yüzü isterim


Hafif bir sızı isterim


Ağrılar sancılar gelir"




Bu albüm sonrası diskografisini biraz hızlı geçeceğim Nükhet Hanım'ın. Yine tabii ki çok değerli eserler, şarkılar var ancak ben 1985 senesine zıplamak istiyorum. Çünkü, bugün, benim için Nükhet Duru'nun en değerli şarkısı Sevda'dan bahsetmek istiyorum. Şarkıyla aynı ismi taşıyan albüm bir cevher çünkü. Ülkede o zamanlarda, en popüler modern müzik yapmaya çalışanların, açıkçası daha çok satmak ve daha çok satmak için daha nağmeli, daha arabesk şarkılar söyledikleri dönemden bahsediyoruz. Bu albümde de udlar, kanunlar, ses oyunları başrolde. Ama Nükhet Duru, o acı arabeski, o pis acıları yüzümüze vurmuyor bu albümde. Bilek kesilecek bir albüm değil, sadece çok güzel şairlerin, çok değerli bestecilerin, müzisyenlerin olduğu, mükemmel bir albüm bu. Kavafis şiiri de bu albümde, Livaneli bestesi de. Albümdeki diğer isimler: Aysel Gürel, Selmi Andak, Attila Özdemiroğlu, Faruk Nafiz Çamlıbel. Sevda şarkısının ise Suat Kavukluoğlu'nun blogunda yer alan şahane bir hikayesi var. Bırakıyorum aşağı. Deli Aysel çünkü."


Attila Özdemiroğlu besteyi yaptı ve Aysel'in söz yazmasını bekliyoruz. Attila bir gün "Nükhet, bizimki bugünlerde ele avuca sığmıyor. Yazmıyor sözleri" dedi. "Eve al, kapat onu. Zorla yazdıralım." Ben Aysel'i türlü yalanlarla eve getirdim. Annem sana fal bakacak,seni bekliyor dedim. Sen, annemle Aysel bir muhabbet etmeye başladılar; gözleri başka hiçbir şey görmüyor. Aysel, "Sevda"yı yazmak ne kelime, gitti başka bir şarkı yazdı. "Aysel" diyorum "Sevda'yı bekliyor Attila", Bana dönüp "Proje değişti şekerim" demez mi? Pek sevmişlerdi birbirlerini, anneme bir şarkı yazmış o sırada: "Rüzgarla bulutlara çizilmiş kadar güzel/ Geceden rüyalara süzülmüş kadar güzel/ Işıklı tüller gibi, işlenmiş güller gibi/ Tanrı boşken yaratmış kadar güzel/ Gülsen, içim gülüyor/Dursan, ruhum yürüyor/ Senin kadar güzeli kırk yılda bir geliyor" Ben bileklerimi kesip sıcak suya koymaya karar verdim...


Şimdi  yazıyı toparlama çabasındayım, ilk paragraflarda bahsettiğim konuya geri döneceğim. Bu dönemden sonraki albümlerden ayrıntılı olarak bahsetmeyeceğim ama Nükhet Duru'nun, kişisel olarak Türkiye pop müzik katili olduğunu düşündüğüm Garo Mafyan dahil, neredeyse herkesle çalıştığını belirtmek isterim. Üstelik, en çok şiir bestesi seslendirmiş şarkıcılardan biridir kendisi. Sanırım hep hayatımızın bi yerinde olması ama kalbimize bir türlü -tam olarak- dokunamaması da bu yüzden. Ya da tamamen şanssızlık. Bülent Ortaçgil Tribute albümünde, Sezen Aksu'nun seslendirdiği ve hepimizin dinlerken 67 kadeh içki içtiği , Murathan Mungan satırları "Sevgili" ilk Nükhet Duru tarafından seslendirildi. Bunu bilen insan sayısının çok az olduğunu düşünüyorum.Nükhet Duru, Türkiye tarihinin en gizli saklı kalmış, en değerli şarkıcılarından biri bence. Son 20 yıldır mesela, Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda bir konser vermemiş olması ayıp değil mi? Niye ayı gibi alkışlamadık beş bin kişi biz onu? Oynadığı müzikallerde, destek olduğu konserlerde elbet çıktı sahneye orada ama benim dediğim bu değil. Ya da son beş yıldır yaptığı gibi, onu - gerçekten - dinlemek isteyen insanlarla daha küçük, daha samimi, daha butik yerlerde çıkması da değil bahsettiğim. 


(Nükhet Duru, 2019 yazında Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda şahane bir konser verdi. Ben bu yazıyı 2018 Mayıs ayında paylaştım, o yüzden açıklama ihtiyacı hissediyorum.)


Ha bir de, çok tatlı bir bilgi daha: Onno Tunç ve Sezen Aksu'yu, Nükhet Duru tanıştırmış. Şimdi sözü Nükhet Duru'ya bırakıyorum.


" Onno'yla ben tanıştırdım Sezen'i. Daha ilk tanıştıklarında böyle lehim ışıkları gibi gözlerinden bi şeyler çıktı. Ve ben o işin, aşka dönüşeceğini hissettim. Biz beraber çalışıyorduk Onno'yla, ilk bestesini benim için yapmıştı; Seninle adlı şarkıdır. Onno sen muhteşem beste yaparsın niye yapmıyorsun diyordum. Ya kardeşim gidin başımdan diyordu, sıkılıyordu. Ondan sonra Sezen ona yapıştı. İstediklerini, birlikte şahane şeyler üreterek bize bıraktılar. "


Sen çok yaşa Nünü, hem o mükemmel sesin hem o tatlı şarkıların, hem de bize bıraktıkların için.



97 views
bottom of page