Sabah mis gibi uyandım. Şehirdeki ilk günümde 9 saatlik farka rağmen akşam 8'e kadar dayanıp öyle uzandım yatağa. Uyana uyuya 12 saate yakın yatakta kaldım. Sabah 9 gibi yataktan kalkıp kendimi duşa attığımda benden iyisi yoktu. Jetlag de neymiş allasen. Sabah mahallede turladım biraz. Gözüme bir kahve mekanı kestirmiştim, haritaya bakmadan bulurum zannettim, bulamadım. Başka bir kahveci buldum ama. Gençten bir oğlan İspanyolca konuşamadığımı anlayınca gözlerini korkuyla biraz belertti ama sonra anlaştık.
Kahvemi içtim, yatağı topladım, çöpü çıkardım ve babambaba! artık hazırım. Pride'da binlercemiz Reforma'da yürüdük ya, yine önce o koca caddeye düştü yolum. Bir melek heykeli var, oraya kadar yürüdüm sonra kendimi Zona Rosa'da buldum. Burası tüm lubunyaların tatlı tatlı salındığı, geceleri barlarda çıldırdığı, dünya tatlısı semtimiz. Roma'ya gitmeden önce günün ilk öğününü yemek için La Casa De Toño'da buldum kendimi. Burası ilk gün dikkatimi çekti, zincir bi mekan olduğu belliydi ama önünde deli gibi sıra vardı. Eve gelince hakkındaki olumlu yorumları okudum. Ben vardığımda da hatırı sayılır bi kalabalık vardı. Restoranın önünde bir kürsü var ve oradaki çalışan size kaç kişilik masa istediğinizi soruyor ve bir numara veriyor. Bana verilen numara 69, o sırada ekranda (evet ekranda numaraları görüyorsunuz) gözüken numara 40 idi. Sikerler lan bunu mu beklerim dedim önce, sonra dedim bu kadar insanın bi bildiği vardır, biraz bekle kocakafa. Zona Rosa lubunya semti dedim ya, üç beş sex shop vardı onları gezdim. Yeni dildolar çok çılgın, 18 ayrı ritmle titremeli buttpluglar gırla arkadaşlar. Kullananlara iyi eğlenceler. Yarım saat sonra sıra bana geldi. Kürsüdeki kadın ispanyolca 69 diye bağırdı, ben çoktan ispanyolca 69'un ne olduğuna bakmıştım. Enfrijoladas gömdüm, peynirli peynirli. Üstüne de krem karamel yedim. Halam çok güzel krem karamel yapardı. Tatlı Leyluş halam. Mekanın neden bu kadar popüler olduğunu da anladım. Her şey inanılmaz lezzetli, fiyatları sokak yemekçilerinden yüzde on daha fazla ve servis inanılmaz hızlı. İnsan daha ne ister ayol!
Günün geri kalanı Roma'da geçti. Alfonso Curaón filmi ile tanıştım ben Roma'yla. Yoksa nereden bileceğim yani Mexico City'de Roma isimli bir semt olduğunu. Yönetmenin büyüdüğü ve yönettiği filmle bir çeşit saygı duruşunda bulunduğu semt şehrin en 'güzide' yerlerinden. Hayatımda ilk defa güzide kelimesini de kullandım hadi hayırlı olsun. Çoğu internet kaynağında hipster cenneti olarak geçiyor ama bence artık bu tanım Roma için geçerli değil. Bildiğin zenginlerin, zengin olmak için çabalayanların, social climber insanların semti burası. Yürümesi, keşfetmesi öyle güzel ki anlatamam. Ya da dur biraz anlatmayı deneyeyim. O çok gösterişli yıllarını da göstermek istiyor, bir ara nasıl da terkedildiğini de, şimdi nasıl da popüler olduğunu da. Dünyadaki her büyük şehrin her önemli semti gibi dalgalı bir seyri olmuş semtin. Son 10 senedir yine revaçta. Roma da Roma. Ah ne tatlı Roma. Olanca görkemiyle yaprakları sallanan ağaçların duvarlara vurduğu gölgelerle gezdim ben de semti. Rengarenk evler vardı, şık insanlar dolanıyordu, devasa bir şehrin sessiz sakin arka bahçesindeydik hepimiz. Barrio mágico diyorlar ona. Pek haklılar.
Roma'da ve şehrin bazı diğer semtlerinde de gördüğümüz mimari akım Porifirian adıyla geçiyor. 30 seneye yakın devlet başkanı olan Porfiria Diaz döneminde gelişen mimari Fransız ve İtalyan etkilerini taşıyor. Semtin yeni yerlileri, şehir merkezindeki geleneksel barok mimariyi reddediyor. Kırmızı renklerindeki volkanik taşlar yerini işlenmiş demirlere, art deco öğelere; geleneksel tuğla ve seramikler yerini modern cam ve metal parçalara bırakıyor. Roma bugün kuzey ve güney olarak ikiye ayrılıyor. Curaón'un filminin çekildiği ev güney kısmında. Adresi : 22 Tepeji.
Roma'nın altını üstüne getirdikten sonra bir kokteyl içip biraz dinlenmek niyetiyle etraftaki mekanları incelemeye başladım ve şahane bir mekan buldum. Adı Bacal. Aslında bir apericena mekanı. Mekanın içinde 9-10 farklı meze, salata, şarküteri çeşidi bulunuyor. İçkinizi içerken yanına eşlikçi anlayacağınız. İçkilerin fiyatları belli ama yedikleriniz için gönlünüzden ne koparsa o. Ben mekana girdiğimde toktum ve yemekler daha yeni hazırlanıyordu o yüzden hiçbir şey yemedim. Hayatımda içtiğim en lezzetli margaritayı gömdüm ama. Kitabımı okudum, müzik dinledim, caddede gelen geçene baktım ve sonra yavaş yavaş evime döndüm.