Atina'nın canlı, kalabalık ve gürültülü bir şehir olduğunu, gelenler genelde ilk dakikadan fark eder. Tabi İstanbul'la falan karşılaştırınca devede kulak kalıyor ama Yunanistan gibi çok da büyük olmayan bir ülkenin tüm nüfusunun neredeyse yarısını barındıran, yıllar içinde yeni kurulmuş mahallelerin / semtlerin birbirine eklenerek, karışarak büyüdüğü, geliştiği bir şehir burası. Atina'yı Atina yapan şeylerden biri de bu karmaşıklığı zaten ama olur da azıcık nefes almak, gürültüden uzaklaşmak isterseniz durum o kadar da çaresiz değil. Soluk almak isteyenlerin adım atması gereken yerlerden biri daha önce yazısını yayınladığım National Garden - Ulusal Bahçe. Bu yazımda ise park, bahçe değil ama sokaklarında yürürken huzur bulabilceğiniz, benzeri bulunmayan bir mahalleyi tanıtıyorum: Anafiotika'yı.
1841 senesinde, Yunanistan o zamanlar bir krallık iken başlamış Anafiotika'nın hikayesi. Kral Otto, Atina'nın dillere destan bir Avrupa şehri olması için Almanya'dan, Danimarka'dan ünlü mimarları çağırmış. Mimarlar çizmiş tasarlamış, kralın davetlisi olarak güzel konaklarda yaşamaya başlamış ama inşa etmesi Anafi Adası'nda yaşayan insanlara düşmüş. Anafi'den gelen duvar ve inşaat işçileri Otto'nun talimatıyla bulmuş kendilerini bu yeni başkentte. İşçiler Atina'ya gelir gelmez, Akropolis'in kuzey yamacında bulunan bu kayalık alanı gözlerine kestirmiş ve oraya, aynı adalarında yaşadıkları evler gibi evler inşa etmeye başlamış. Bir nevi gibi lojman gibi düşünebiliriz. Evlerinden, ailelerinden uzakta olmanın acısını, kendi adalarına benzer bir mahalle yaratarak hafifletmişler. İsmi de "küçük Anafi" anlamına gelen Anafiotika olmuş işte.
Beyaza boyanmış, düz damlı, taş evler; daracık sokaklar, minik evlerin minik bahçelerine dikilen bitkiler, pencereden sarkan begonviller yıllarca ev sahipliği yapmış bu işçilere. 1922 senesinde mübadele sonucu Anadolu topraklarından Yunanistan'a göç eden insanlara da ev sahipliği yapmış bu mahalle. 1950 senesine geldiğimizde arkeolojik kazı çalışmaları yüzünden ne yazık ki evlerin çoğu yıkılmış, semt sakinleri yerlerinden edilmiş ve günümüze kala kala 45 ev kalmış. Bugün bu evlerde hala yaşayanlar var, Anafiotika ilginç bir şekilde turizmin kurbanı olmadan varlığını sürdürüyor. İçinde bulunduğu semt Plaka'da bulunan her ev neredeyse ya bir taverna, ya da bir iş yeri olsa da durum burada öyle değil. Daracık sokaklarında gezerken evlerden gelen yemek kokularını fark edebilir, semt sakinlerini minicik bahçelerini süpürürken görebilirsiniz.
Şehrin en turistik, en eski semtlerinden Plaka şüphesiz Atina'ya gelenlerin ilk uğradığı yerlerden. Akropolis eteklerinde, yokuşlarında, neo-klasik evlere uzun uzun bakmak, merdivenli sokaklarına atılmış cafe ve barlarda dinlenmek herkesin tercihi. Plaka'ya gelmişken Anafiotika'yı da kaçırmamanızı şiddetle öneririm. Kendinizi 10-15 dakikalığına bir Kiklad Adası'ndaymış gibi hissedecek, karşınıza çıkacak Atina manzarasıyla büyüleneceksiniz. Üstelik karşınıza çıkacak tombul mahalle kedileri de işin bonusu. Mahalle sakinleri tarafından düzenli olarak beslendikleri için oldukça uysal ve insan canlısı hepsi. Aşağıda en tatlılarından birini görebilirsiniz. Anafiotika'nın tam olarak nerede olduğunu bilmek isteyenlere ise google harita linkini bırakıyorum. Atina'ya geldiğinizde Plaka sokaklarında kaybolmanıza gerek kalmadan hemen bulabilirsiniz böylece Anafiotika'yı.