Yazı yayınlanma tarihi: Ocak 2018 (www.themahmut.com)
Harita elimizde, ya da günümüz koşullarında -artık- telefonumuzda, ilk kez adım attığımız bir şehirde gezmek oldukça heyecan verici, biliyorum. Önerilen tarihi eserler, yemek mekanları, barlar, mağazalar, ne varsa bir an önce görmek istiyoruz. Bir şehrin yerlisi gibi gezme trendi şu aralar oldukça popüler olsa da kişisel olarak ilk kez geldiğimiz bir şehirde aynı zamanda turist olmanın da güzel bir his olduğuna inanıyorum. Varsın olsun biraz klişe yerleri görelim, beklenen fotoğrafları çekelim ve bazen de kazık yiyelim. Turist olmanın şanındandır. Atina'ya gelen bir insana da tabii ki öncelikle Akropolis'i görmesini, Arkeoloji Müzesi'ni saatlerce gezmesini, tarihi mahallesi Plaka'yı yürümesini önereceğim. Bunlar olmadan Atina olmaz zira. Ancak bu bahsettiğim yerler hakkında bilgi almak istiyorsanız internet denen canavar zaten sizi ihya edecektir, o yüzden bu şehirde yaşayan biri olarak benim bu alanda katkımın çok az olacağını düşünüyorum. Bu yazı daha çok turistik mekanların dışında da görmek isteyebileceğiniz, çok uzaklara gitmeye gerek kalmadan ya da en azından toplu taşıma ile ulaşılabilecek Atina semtleriyle ilgili. Yolunuz Atina'ya düşerse ki çoğunuzun düşüyor biliyorum, aklınızda olsun. Atina'da görülmesi gereken 5 semti gururla sunuyorum.
Pangrati
Şehrin kalbi Syntagma Meydanı'na sadece bir metro istasyonu uzaklığında, şehrin en eski yerleşim birimlerinden biri Pangrati. Hiç ummadığınız kadar yakın ve hiç ummadığınız kadar lokal bir arkadaşımız kendisi. İlginç bir şekilde Yunanca öğrenmek için kullanılan kitaplarda da adı sıkça anılan bir semt. Yorgos ve Maria genelde Pangrati'de bir lokantada buluşuyor mesela. Bugün semt mutenalaştırma denen -artık- iyi mi kötü mü olduğunu bilmediğimiz kavramla daha yüzleşmedi. Pangrati'de hala her mahallede bir manav, bir elektrikçi, bir kahve (amcaların oturup kart oynadığı) mevcut. Ama bir yandan Atina'da yaşayan az da olsa expat topluluğunu barındıyor mesela. Şehre çok yakın ama kendi dinamiklerini, kendi mekanlarını sunan bir semt. Ben de Pangrati'de yaşıyorum ve çoğu zaman dışarıda yemek yemek, bir şeyler içmek istediğimde tercihim yine kendi semtimde kalmak oluyor.
Atina'nın en popüler yemek mekanlarından, Girit mutfağından esintiler taşıyan leziz yemekler sunan Mavro Provato mutlaka uğramanız gereken yerlerden. Varnava Meydanı her daim cıvıl cıvıl ve her daim kalabalık, ister gözününe kestirdiğiniz bir barda bir şeyler için, ister klasik bir Yunan tavernasında ouzo ve kocaman tabaklarda gelen yemeklerin tadını çıkarın, buradan mutlu ayrılacaksınız. Farklı bir şeyler görmek istiyorum derseniz, çoğu Yunan ünlüsünün ebedi uykuya yattığı Atina mezarlığı da Pangrati'de. Birbirinden ünlü Yunan heykeltraşların çalışmalarıyla süslenmiş mezarlar arasında yürüyebilirsiniz. Dünyada, tamamı mermerden yapılan tek stadyum olan Kallimarmaro'yu da unutmayalım.
En yakın metro istasyonu: Evangelismos
Kifisia
Burası 1900'lerin başında, Yunanistan hala bir krallık iken, varlıklı ailelerin gözdesi olan bir semt. Paraya para demeyen ve halkla çok haşır neşir olmayı tercih etmeyen zümre şehrin kuzeyinde, Pendeli Dağı'nın eteklerindeki bu bölgeyi keşfediyor. Eteklerinde bulunduğu dağ sayesinde iklimi şehir merkezine göre çok daha elverişli olan bölgenin başka bir özelliği de su kaynaklarının olması. Havasına suyuna, taşına toprağına kurban Kifisia'da birbirinden güzel evler, konaklar, yazlık saraylar yapılıyor böylece; aristokrat kesim birbirini yaz akşamlarında, usta bahçıvanların elinden çıkma muhteşem bahçelerinde ağırlıyor.
Eski, görkemli evlerin yanısıra 60'larda yapılmış geniş, lüks, kocaman balkonlu ama çok katlı olmayan apartmanlarıyla, şık ve pahalı butikleriyle, popüler cafe ve restoranlarıyla Atina'ya göre daha yeşil, daha temiz, daha yaşam kalitesi yüksek bir semt burası. Atina'ya gelip de şehir merkezinde gezenlerden: genelde şehrin çok eski gözüktüğüne, çok terk edilmiş binası olduğuna, biraz da pis olduğuna dair bildirimler alıyorum. İşte bunlardan farklı, pırıl pırıl, havası farklı bir semt görmek istiyorsanız sizi Kifisia'ya alalım o halde. Sokaklarında yürüdüğünüzde inanılmaz güzel konakları görmeniz mümkün. Semtin çarşısı ise cıvıl cıvıl, her daim -tabir-i caizse- tiki Kifisia ahalisi ile dolu. Artisanal'da birbirinden lezzetli kokteyllerden birini denemenizi, şu koca şehirde yediğimiz en güzel sütlü tatlıları yapan Varsos'ta da midenizi şenlendirmenizi şiddetle öneririm.
En yakın metro istasyonu: Kifisia
Psirri
Psirri 90'lara kadar şehrin en belalı, en karanlık semtlerinden biri olarak biliniyor Atina'da. Artık -özellikle- Avrupa şehirlerinin mutenalaştırılan semt hikayelerinden bana biraz fenalık gelse de evet Psirri de aynı kadere sahip. Hatta biraz daha geriye gidersek Yunanistan'ın kurulduğu ilk yıllarda özellikle Naxos adasından gelen affedersiniz ipsiz sapsızın yuvası oluyor burası. Koca bıyıklı, bıçkın, ağzından esrar düşmeyen abiler tek omuzlarına attıkları ceketlerine sakladıkları silahlarıyla, uzun burunlu topuklu çizmeleriyle cirit atıyor semtin sokaklarında. O zamanların başbakanı Harilaos Trikoupis "dinsizin hakkından imansız gelir." deyip Dimitrios Bairaktaris isimli müfettişi görevlendiriyor bölgeyi temizlesi için. Pek de tatlı olmayan yöntemlerle son veriliyor bıçkın abilerin hakimiyetine.
Semt hiçbir zaman öyle tatlı huzurlu aile semti olmuyor ama. Gerek bağımsızlık için savaşılan yıllarda devrimcilerin mabedi olması yüzünden, gerekse işçi sınıfının merkezi olduğu için çoğu zaman "pis kaka", biraz da "aman gitmesek de olur" semti oluyor. 90'ların başında aslında kendi halinde, dericilerin dükkanlarında işleriyle meşgul oldukları, küçük imalathanelerin bulunduğu, antikacıların mesken edindiği bir semt olsa da karanlık ve korkulan semt imajının kırılması için varlıklı bir mülk sahibi, bölgenin gece hayatı ve eğlence merkezi olması için kanun hazırlanmasına sebep oluyor.Bu kararla beraber semt şimdiki haline bürünmeye başlıyor yavaş yavaş. İşinde gücünde olan derici Yorgos amca ve arkadaşları yıllardır çalıştıkları, oturdukları bu semtte tavernalar, barlar açılınca durumdan çok memnun olmasalar da seslerini çıkaramıyorlar. Kimsenin yüzüne bakmadığı evler yavaş yavaş dolmaya başlıyor, barlardan restoranlardan kahkahalar yükseliyor, ressamlar heykeltraşlar atölyelerini buraya taşıyor, bağımsız tiyatrolar açılıyor derken Psirri bugünün Psirri'si oluyor.
Gelin ve sokaklarında gezmenin keyfini çıkarın, bu en net önerim. Zaten çok büyük bir semt değil, meydanında bulunan -kabul ediyorum biraz turistik- mekanlarında güneş vuran bir masada burada olmanın tadını pek tabii ki çıkarabilirsiniz ama Atina ahalisinin de gittiği, oldukça salaş bir tavernada tıka basa yemek ve içmek istiyorsanız o zaman sizi Avli'ye alalım. Agiou Dimitrou sokağında oldukça dar bi kapıdan gireceksiniz ve bir avlu göreceksiniz. Zaten isminin Avli olmasının sebebi de o. Boş masa varsa hemen çökün, burası öyle rezervasyonla çalışan bir yer değil. Garsonların çoğu Yunanca'dan başka dil de bilmiyor. Hiç önemli değil, her şey çok güzel olacak ve çok güzel şeyler yiyeceksiniz emin olsun. Ha, lütfen kedileri beslemeyin. İşletme bu konuda çok hassas, onlar yeterince besliyor ve kedilere bakıyorlarmış. Şımartmayın diyorlar yani.
En yakın metro istasyonu: Monastiraki & Omonia
Exarchia
Mesaj içeren graffitiler görmeye, işgal edilmiş evlerin önünden geçmeye, buram buram esrar kokusu almaya, dayanışma ve anarşinin merkezi Exarchia'ya hazır mısınız? Exarcheia, ülkenin politik tarihinde önemli yeri olan bir semt. 44 sene önce Atina Teknik Üniversitesi öğrencileri burada cunta yönetimine baş kaldırdı. Cunta 7 senedir tehditle, şantajla, sansürle, korkuyla ülkeyi yönetiyordu ve artık buna dur demenin zamanı gelmişti. Halk desteğini de arkasına alan üniversite öğrencileri 14 Kasım 1973 günü resmi olarak protestolara başladı, üniversite radyosundan anonslar yapıldı. Cunta yönetiminin bu isyana cevabı çok gecikmedi, üç gün sonra semtin elektriğini kesip,17 Kasım sabahı tanklarla üniversite bahçesine girildi. 34 kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı, binlerce kişi tutuklandı.
2008 yılında 15 yaşında bir lise öğrencisi Alexandros Grigoropoulos, polis teşkilatına mensup bir özel güvenlik memuru tarafından Exarcheia’da vuruldu. Gencin ölüm haberinin ardından semtte bir araya gelen binlerce kişi Yunanistan tarihinin en büyük ayaklanmalarından birini başlattı. Atina’da başlayan ve ülkenin diğer şehirlerine de sıçrayan ayaklanmada kamu binaları, özel mülkler ateşe verildi, güvenlik birimleri ve protestocular arasında şiddetli saldırılar yaşandı. Yüzlerce kişi tutuklandı ve dünya neredeyse bir ay süren bu ayaklanmaları nefes nefese izledi. İsyan, sonrasında Yunanistan’ın yaşayacağı ekonomik ve sosyal krizin ilk işaretiydi. Semt bugün hala, herhangi bir ayaklanma ya da protesto gerçekleşecekse ilk ateşin yakıldığı yer.
Semt sakinleri, ziyaretçileri kendini çoğunlukla sol görüşlü, anti-faşist, dayanışmacı olarak nitelendiriyor. Politik kimliği çok belirgin, tezatlarla dolu, cıvıl cıvıl bir semt. İki senedir yaşadığım Atina’da Exarcheia’ya onlarca kez gittim, sokaklarında saatlerce dolandım, tavernalarında yemek yedim, barlarında bazen tek başıma bazen beni ziyarete gelen arkadaşlarımla demlendim. Politikadan anlamadığım ve Yunanistan dinamiklerini çok da iyi bilmediğim için büyük laflar etmek istemiyorum ama birilerinin isyan ediyor olması, hakkını araması, dayanışma içinde olması beni mutlu ediyor. Exarcheia da bütün bunları somut bir şekilde görebildiğim bir semt; elbet başka yerlerde de aynı düşüncede olan insanlar, oluşumlar var ve Exarcheia sadece politik kimliğiyle baş gösteren bir semt değil ama ilk akla gelen semtlerden biri. Bunun yanısıra politik ve sosyo-ekonomik kimliğini öne çıkarıp sıkıcı, karanlık ve taraf tutan bir semt de değil; kapıları herkese açık, sokaklarında yüzlerce minik cafe bar, matbaa, bağımsız kitapçılar, birbirinden değişik mağazalar, plak dükkanları var. Apartman duvarlarında isyan eden, mesaj veren, eğlendiren, bazen rahatsızlık veren sloganlar, resimler, graffiti çalışmaları var. Biraz karanlık, biraz renkli, kimsenin nasıl olduğuna nasıl giyindiğine bakılmayan, iz bırakan ve yaşayan bir semt.
Rozalia, Valtetsiou sokağında gözümü kırpmadan önerebileceğim bir taverna. Oldukça hesaplı bir şekilde oldukça lezzetli şeyler yiyeceğinize söz veriyorum. Ancak biraz daha zamanınız varsa, hiç ummadığınız kadar küçük mekanlara oturmaktan çekinmeyin. Masalar ve sandalyeler küçük olsa da her Exarchia mekanında demlenebilmeniz ve güzel şeyler yemeniz mümkün: misal Folia dışarıdan sadece bir kahvehane gibi gözükse de birbirinden farklı yemekler yiyebileceğiniz bir Afgan yemek mekanı. Exarchia'nın kimliğini düşündüğümüzde zaten göçmenlerin de çoğunluklu bu semte yakın olduğunu ve bu semtte yaşadığını kolayca anlayabiliyoruz.
En yakın metro istasyonu: Omonia
Kolonaki
Çoğu Yunan tanıdığım ve arkadaşım "Sen Kolonaki'yi 90'larda görecektin." diyor bana. O zamanlar hep daha süslü, pek daha popüler, pek daha alımlı imiş. Bence Atina'nın hala en cazibesi olan semtlerinden. Kolonaki biraz Nişantaşı'na benziyor. Ekonomik kriz ve şehirlerin dönemsel değişiklikleri sebebiyle evet belki eskisi gibi pasparlak ve ışıl ışıl değil ama yaşını başını alsa da makyajından, güzel giyinmesinden, yıllardır aynı parfümü kullanmasından ödün vermeyen güzel bir İstanbullu kadın gibi sanki. Lycabettus tepesinin eteklerinde, oldukça yokuşlu, kimi zaman merdiven sokaklı bu semtte Atina'nın en refah seviyesi yüksek insanlarını görebilirsiniz. Birbirinden şık butikleri, saçı başı bakımlı kadınları, sakallarına üstüne başına önem gösteren erkekleri, LV çantaları, benim gibi ibişlerin markasını dahi bilmediği arabaları görebildiğiniz bir yer. Çiğ bir görgüsüzlük ya da gözlerimizi kanatan bir estetik anlayışı ile yüz yüze gelmiyoruz ama burada, benim Kolonaki ile ilgili sevdiğim şey o. Her ayrıntısı dakikalarca bakmaya değer apartmanlar, daracık sokaklarında, gösteriş budalası olmayan ama dünya standartlarında kalitesi olan restoranlar, şehirde başka semtlerde göremeyeceğiniz tasarım dükkanları, küçük parklar var burada.
Şehrin en bilinen otellerinden St. George Lycabettus'un en üst katında bulunan barına çıkıp kendinizi şımartın rica ediyorum. Atina'nın en güzel taraflarından biri, ne kadar lüks bir yere giderseniz gidin, inanılmaz bir fiyat farkıyla karşılaşmayacak olmanız. Sıradan bir yerde içtiğiniz kokteylin en fazla 1,5 katını ödeyeceksiniz burada da. Bacaklarınıza ve kondisyonunuza güveniyorsanız Lycabettus tepesine yürüyün. 20 dakikalık zorlu bir yürüyüş ama sonrasında göreceğiniz manzara size her şeyi unutturacak. Piyasa yapmak istiyorum derseniz sizi Tsakalof sokağına alalım, masalardan masalara bakışmalar, parlak cilalı ayakkabılar, tatlı bakışlar, hepsi sizin olacak. Dışarıdan tipi güzel ama yemekleri kötü bir mekanda hüsrana uğramak istemiyor musunuz? O zaman size Taverna Dexameni'yi öneririm. Şehrin yüzlerce sene önce su ihtiyacını karşılayan sarnıcın olduğu meydandan yukarı uzanan bir sokağın kaldırımlarında masalar göreceksiniz, işte burası sizi çok mutlu edecek. Küçük tabaklarda gelen onlarca meze hem çok lezzetli, hem -Kolonaki bile olsa- fiyat açısından çok uygun.
Kendi minnoş Youtube kanalımda, Kolonaki ile ilgili bir videom var, ilgilenenler için kendisi aşağıda, belki biraz daha iyi tanımanıza yardımcı olur.
En yakın metro istasyonu: Evangelismos
Atina'da görülmesi gereken semtler sadece bu yazdıklarım değil elbet. İzmir'den gelen göçmenlerin yerleştiği Nea Symrni, muhteşem mimariye sahip binaların olduğu, metruk Metaxourgio, zamanın işçi, sonrasında eğlence semti Gazi, Akropolis'in çok yakınında bulunan ve şu an mutenalaştırmanın dibine vuran Koukaki ve birçok diğerlerinden de bahsetmek isterdim ama bu yazı bile çok uzun oldu. Bir sonraki yazıda inşallah.