Girit dosyasının ilk yazısı, adanın doğusunda bulunan Lasithi hakkındaydı. Okumadıysanız yukardaki linke tıklayarak okuyabilirsiniz. Şimdi hafif hafif batıya doğru ilerlemeye başlayalım, bu yazıda adanın en büyük ve aynı zamanda Yunanistan’ın dördüncü en büyük şehri Kandiye’deyiz.
Arkeoloji Müzesi & Venedik Kalesi & Eski Şehir
Girit’e ilk kez gelenler çoğu zaman Kandiye’den yani Heraklion’dan giriş yapar adaya. En büyük havaalanı, en büyük liman burada zira. İki yüz bine varan nüfusuyla sakin bir ada şehrinden daha çok orta büyüklükteki karmaşık bir şehre benziyor Kandiye. İlk görüşte aşık etmiyor kendine, çirkin de diyebiliriz rahatça. Yunan ahalisi de bizim gibi “eski binaları yıkıp yerine yeni ve çirkin apartmanlar yapmazsak ölürüz” hastalığından muzdarip olduğu için kimbilir bi zamanlar ne kadar tatlı olan bu liman şehrini küçük bir cehenneme çevirmeyi başarmış. Siz yine de böyle dediğime bakmayın, Kandiye mutlaka biraz zaman tanınması, şans verilmesi gereken bir şehir. Artık dünya vatandaşları olarak bir şehri sadece güzel ve çirkin diye ayırmıyoruz zaten; her şehrin kendi içinde büyüleyici, ilgi çeken başka ayrıntıları oluyor. Şehir çirkin ama insanları, havası, mekanları çok farklı olabiliyor. Ben Kandiye’de biraz kısa kaldığım için şehrin tadını yeterince çıkaramamış olabilirim ama biraz daha uzun kalsaydım, daha çok seveceğime eminim.
Tarihinden de şöyle kısaca bir bahsedeyim, zira her Yunan şehri gibi Venedik, Osmanlı günleri görmüş geçirmiş ancak tabi Kandiye öncelikle bir Girit şehri, yani muhteşem Girit Uygarlığı’nın izlerini taşıyan bir şehir. Uygarlığın en önemli başkenti Knossos Avrupa’nın en eski antik kenti olarak biliniyor ve Kandiye’nin güneyinde yer alıyor. Benim zamanım az olduğu için Arkeoloji Müzesi ve Knossos Antik Kenti arasında seçim yapmak zorunda kaldım ve Lasithi’de Girit Uygarlığı’na ait hiç bozulmamış başka bir antik kenti gördüğüm için de oyumu müzeden yana kullandım ama şüphesiz Kandiye’ye gideceklere ve biraz daha zamanı olanlara Knossos Antik Kenti’ni görmelerini öneririm. Arkeoloji Müzesi ise mutlaka görülmesi gereken bir yer. Girit Uygarlığı’na ait toplanmış en büyük koleksiyon bu müzede, Yunanistan’ın en güzel müzelerinden biri olarak biliniyor. Günlük mutfak malzemelerinden, süslü takılardan tutun da tanrılarına adadıkları heykellere; birbirinden etkileyici fresklerden savaş aletlerine kadar geniş bir yelpazesi var. Patroklos Karantinos isimli mimarın tasarladığı müze binasının yapımı 1958’de tamamlanmış. Depremde yıkılan eski bir Venedik manastırının olduğu bölgeye inşa edilen müzenin bahçesinde bu manastırdan kalan eserleri de görebilirsiniz.
Şimdi sizi müzeden alıyor ve Kandiye sokaklarına götürüyorum. Şehrin en çok ziyaret edilen kısımlarından bir tanesi şüphesiz liman bölgesinde bulunan Venedik kalesi. 2015 senesinde restore edilip ziyaretçilerine kapılarını açan kalenin hem içini gezebilir, bünyesinde gerçekleşen sanat etkinliklerine katılabilir ya da çevresinde yürüyerek deniz kokusunu içinize çekerek şehrin sahil bölgesine göz atabilirsiniz. Kaleye giriş bileti 2 euro ve içeride görecekleriniz emin olun vereceğiniz bu paradan çok daha değerli. İçinde şehirdeki kazı çalışmaları sırasında bulunan heykeller, Osmanlı işgalini anlatan bir sergi, restoran çalışmalarını anlatan bir fotoğraf şeçkisi, batan gemilerin sergilendiği bir bölge ve multimedya salonu bulunuyor.
Kaleyi gezdikten sonra neredeyse tam karşımızda bulunan 25 Ağustos (25is Avgoustou) Caddesi’nde yürümeye başladığımızda eski şehre adım atmış oluyoruz. Şehrin karmaşık ve düzensiz imajına rağmen son yıllarda özellikle bu bölgeyi iyileştirme ve güzelleştirme projeleri sonuç vermiş. Etrafımızda restorasyonu bitmiş eski tarihi binalar, turistlerin ve yerli halkın daha iyi zaman geçirmesine olanak sağlayan küçük meydanlar, tarihi dokusuna uygun döşenmiş kaldırımlar var. Önceden cami olan Aziz Titus Kilisesi, (ya da kiliseyken sonra cami sonra yine kilise olmuş olabilir, çok emin değilim) zamanında Venedikli asilzadeler için yapılan şimdiyse Heraklion Belediyesi binası olarak kullanılan Venetian Loggia, binanın mimari Francesco Morosini tarafından tasarlanan Fontana Morosini (Aslanlı Çeşme) ilk bakışta gözümüze çarpan eserler. Tüm bunların dışında şehrin bu bölgesinde sayamadığım kadar çok cafe bar ve yeme içme mekanı da bulunuyor. Çok değil iki üç saat içinde yavaş yavaş yürüyerek eski Kandiye’yi gezebiliyoruz.
Nikos Kazantzakis ve mezarı
Kandiye topraklarından çıkan en meşhur kişi belki de ünlü yazar Nikos Kazantzakis. Modern Yunan edebiyatının en önemli isimlerinden olan yazar romanları, çevirileri, makaleleri, oyunları ile binlerce insana ilham verdi, çağdaş fikirleriyle, zarif cümleleriyle, birikimiyle çoklarını etkiledi, Zorba başta olmak üzere yabancı dillere çevrilmiş birçok eseriyle Yunanistan’ı Girit’i dış dünyaya en güzel şekilde tanıtan isimlerden biri oldu. Varoluşsal ve metafizik konularla erken yaşlardan beri sınandığını düşünen Kazantzakis tanrı ve insanlık kavramlarını hep kendi açısından anlatmaya çabaladı. Çok gençken altı ay manastıra kapandı, Nietzche’den ve ateizmden de oldukça etkilenen yazar varoluşu ve tanrıyı kendi düşünceleri ile yorumladı. Kitaplarında da yer verdiği bu düşünceler şüphesiz o zamanlar daha da otorite sahibi olan Yunan Ortodoks Kilisesi’nin hiç hoşuna gitmiyordu. 1955 senesinde kilise, Kazantzakis’i afaroz etti. 1957 senesinde lösemiden hayatını kaybettiğinde kilise son darbeyi vurdu ve afaroz edildiği için yazarın Ortodoks Kilisesi Mezarlığı’na gömülemeyeceğini açıkladı. Oysa Kazantzakis ölümünden önce yazdığı vasiyetinde, doğduğu şehir Kandiye’nin surlarının dışında gömülmek istediğini belirtmişti. Şehrin en yüksek tepesi Martinego’da gömülen yazarın mezartaşında yazanlar ise bütün bu olanlara verilecek en güzel cevaptı;
“Hiçbir şey ummuyorum,
hiçbir şeyden korkmuyorum,
özgürüm.”
İşte tarihin bir cilvesi mi diyelim, özgürlüğe ve açık fikirli olanlara düşman beyinlerin eninde sonunda kaybedeceğini işaret eden bir umut mu diyelim bilmiyorum ama bugün bu muhteşem yazarın mezarı Kandiye’nin en çok ziyaret edilen yerlerinden biri. Sıradan bir Ortodoks Kilisesi Mezarlığı’nda değil, şehrin en yüksek tepesinde, özgürce gökyüzüne bakabildiği bir yerde Kazantzakis.
Kandiye (Heraklion) yazının başında da belirttiğim gibi biraz karmaşık, biraz çirkin ama tanıdıkça daha çok sevilen ve sizi içine alan bir şehir. Girit’e yolu düşenlerin tahminimce uğrayacağını düşündüğüm bu şehri elimden geldiğince tanıtmaya çalıştım, umarım siz daha çok zaman ayırır ve daha çok tadını çıkarırsınız. Benim gibi az zamanınız varsa da bu yazıda yazan ne varsa görmenizi öneririm.
Bir sonraki Girit yazısı: Resmo şehri ve bölgesi