özgürleşmenin bir yolunun (da) fotoğraflara bakmamak olduğunu öğrendim. o fotoğraflardan kendini azade edersen özgürlüğüne koşman daha kolay oluyormuş dediğine göre. anlıyorum, bir yandan da komik buluyorum. bana göre dünyanın en özgür insanlarından biri söylüyor çünkü bunu. kimse bana fikrimi sormadı tabii ki, o sığır düşüncelerini, komik bulmalarını kendine sakla kocakafa. kimsenin hissine, kurtulma hevesine, ayrılıp gitmesine bir şey dememelisin.
kendimde olan dalgalanmaları, hissizliği, uyuşukluğu kabul etmek için üstün uğraşlar verirken bir de sitemleri göğüslemekte zorlanıyorum. çok sevdiklerimden bu aralar sitem cümleleri duymam tesadüf olamaz. yolunda gitmeyen bir şeyler var demek. illa ben bir şeyleri yanlış yapıyorum demek istemem, ortak olduğumuz tatsız, keyifsiz hallerle boğuşuyoruz muhtemelen. halledeceğimizden, onaracağımızdan da şüpheliyim üstelik. herkesi kendi ininde olabildiğince mutlu, sessiz ve huzurlu görünüyor çünkü. kimse kimseye gerçekten dokunmak istemiyor. ben istemiyorum mesela.
dün rüyamda, döne döne yukarı uzanan merdivenlerde nefes nefese atıyordum adımlarımı. üstünde pembe bi sweatshirt, sesini duydum ama önce. ben yukarı çıkarken sen aşağı iniyordun hızla. ikimiz de kaçıyoruz sanki, ben yukarı, sen aşağı. benimle selamlaşmak istemeyeceğini düşünüp gözlerimi kaçırdım senden. elini uzattın, elimi tuttun. elin yine yumuşacıktı. yukarı çıkmaya devam ettim, yüzümde gülücükler belirdi. göğü gördüğüm gibi seni gördüm. koca gözlü, kara kaşlı, yelpaze kirpikli bir oğlanın dudaklarındaydın. ne zaman yukarı çıktın, ne zaman beni geçtin, ne ara bu oğlana sevdalandın bilmiyorum. şaşkınlıkla ikinize baktım.
yıllardır bitmeyen, tükenmeyen bir inat benimki. hep orada olursun zannediyorum. hiç orada olmayacağını, deli bir fişek gibi savrulacağını biliyor, kendime sık sık bunu hatırlatıyorum. sonra sen bir bulutlu gecede ışıklarını saçıyorsun, ben senin senin ışığını kıskanıyorum. istediğim anda istediğim halde olmayacağını asla kabul edemedim, bu da benim ayıbım olsun. kabul etmedikçe kendi kabuğumu yarattım, o kabuğun içine çekildim. artık pek çıkasım da yok. senin de hatır soracağın, hatrına düşkünlüğün tuttu hayatım. yanlış zamanda yanlış hisleri kuşandık n'apalım.
yıllar önce yine başka bir rüyamda enine çizgili, beyaz lacivert tişörtünle ve açık mavi espadrillerinle bir sahilde oturuyordun. seni denizin içindeyken gördüm, yanına gelmeye çekindim. suya daldım çıktım, sana baktım. kafam suyun içine girdiğinde suyun uğultusunu duydum. sen bir süre sonra ayağa kalktın, yavaşça uzaklaştın. işte tam da böyle oldu. rüyalar gerçek oldu.