- kederle gülüyorduk o esnada -
Daha önce sana birkaç mektup daha yazmaya yeltendim. Bazısı yarım kaldı bazısını çok da razı olmadan hızlıca sonlandırdım. Daha çok bilgi verip daha yoğun, daha hikayeli, daha tok bir şeyler oku istedim ama pek başarılı olamadım. Sana neden bir şeyler yazmak istediğimi bil(m)iyorum; muhtemelen ayrıldığımızdan beri görüşmediğimiz ve muhtemelen de ölene dek görüşmeyeceğimiz içindir. Muhtemelen bu gerçek beni her seferinde çok üzüyor; ben bu üzüntüye yazarak, biraz da olsa -hala- hayatımda olduğunu zannederek sahip çıkmaya çalışıyorumdur. Hafızam beni yanıltmıyorsa sana bir süre önce Einhoven’da, Bommel’de mektup yazmıştım; o da bitmeyenlerden mesela. Katladım koydum bir yerlere, arasam çıkar kimbilir hangi defterin arasından. Çok da sıcak, yapış yapış bir gündü. Yine Westmalle Tripel ısmarlamış, bilgisayarı koymuştum kucağıma. Bilgisayarı sonra kapatıp çantaya attım, defterimi çıkardım. Katlayıp koyduğım sayfa oradan. Sokağa bakan tarafta değil arka bahçede, benden başka kimseyleydim. Jeffrey’le üç beş cümle kurduk, keyfi yoktu, sonra o gözden kayboldu, ben de sana seslenmek istedim yine. Viyana'ya gidince de denedim; sana uzunca bir mektup yazarım, neden şehirde olduğumu söylerim, 'The Worst Person in the World' izlediğimde ne çok ağladığımı anlatırım zannettim. Cafe Savoy'da bira üstüne bira söyledim, cümlelerim yine bitmedi.
Bugün(lerdey)se İstanbul’dayım. Ben aslında bir süredir İstanbul’dayım ve daha uzunca bir süre olacağım biliyor musun? Duysan ne derdin; şaşırır mıydın, biraz düşünüp sonra zaten bunu beklediğini mi söylerdin bilmiyorum. Burada iş buldum. Hiç aklımda yoktu, aynı Atina’nın hiç aklımda olmadığı gibi. Bir süre kalırım, sonra iş bulur Hollanda’ya, işte belki de başka bir ülkeye giderim zannettim. Aynı Atina'ya giderken aklımdan geçenler gibi. Atina’dan sonra hiç bitmeyecekmiş gibi görünen puslu, sisli, ritmi olmayan bir hayatım oldu. Eindhoven’a döndüm, Deniz’le yaşamaya başladım. O olmasa bu kadar uzun süre zaten kalamazdım. O evde onun desteğiyle ve yardımıyla yeni (ama tanıdık) bir hayat kuracağımı düşünsem de beklenen olmadı. Neyi bile beklediğimden emin değil(d)im aslında ama şimdi bunu konuşmanın sırası değil. O zaman da konuşasım yoktu kimseyle. Atina’da seninle ayrıldıktan sonra hayat çok hızlı, çok karanlık ve çok üzülerek geçti. İçimdeki katran karası mutsuzlukla yürümediğim sokak kalmadı. Aynı şehirde olmak ne kötü, ne fenaydı. Her şeye her zaman üzülebildiğimi ve her yere her zaman yürüyebildiğimi sen de biliyorsun, ben de elbet biliyorum ama bu sefer ne yoğun bir karanlığın içinde olduğumu hep yok saydım. Zaten sen de farkındasın, uzun uzun bahsetmeye gerek yok ama içine doğduğumuz, içinde debelendiğimiz dünya da yandı zaten; hayat(lar)ımız bir deli halde sallandı durdu. Hepsi iç içe geçti, ben neredeyse tam ‘iki’ koca sene hiçbir şey yapmadan devam ettim hayatıma. Şimdi İstanbul’dayım; on beş sene sonra şehrime döndün anlayacağın. Ne çok şehrim var değil mi? Hiçbirini sahiplenmeyi bırakmıyorum.
Aklıma gelmediğin, seni anmadığım gün yok. Üç sene sonra böyle bir cümle kurduğum için gurur duymuyorum ama yalan söyleyecek değilim. Sesini, ellerini, vücut dilini unutmaktan korkuyorum. Hep nasıl konuştuğunu, burada günlük hayatımda başıma gelenleri anlatsam hangi cümleleri kuracağını, cümlen bittikten sonra sigarayı nasıl içine çekeceğini getiriyorum aklıma. Bu yüzden hep zorluyorum kendimi, zorladıkça yoruluyorum. Konuşmadığımız, bir selam bile etmediğimiz, bir kez daha (aslında canımız her istediğinde) sarılmadığımız için kırgınım, kızgınım ve çok üzgünüm. Bu böyle olmamalıydı. Sana baktığımda hayatında senin için önemli bazı şeylerin ucunu bırakmadığını, hep ertelediğin ya da korktuğun şeylere veda edebildiğini, itiraf edemediklerini artık gururla diyebildiğini gördüm. Gördüklerim beni gülümsetti. Uzaktan konuşması kolaydır belki; belki de benim gördüğüm kadarını yapamamış, yapar gibi göstermişsindir. Benim baktığım yerden senin hayatın zannettiğim geniş perspektifte görünmüyordur. Kim bilebilir ama ne önemi var. En 'bir şeyleri yapamadığımız' anlarda beraberdik, şimdi neyin yapılabildiğini görmemin, ona ikna olmamın ne önemi var sahiden.
Seni çok özlüyorum ve seni gülümseyerek hatırlıyorum. Sana hiç öfkeli değilim. Umarım sen de bana öfkeli değilsin. Aklımdan, kalbimden, ruhumdan yavaş yavaş silineceğin günü iple çekiyorum. Bunu becerebilecek miyim emin değilim. Bir yaz gecesi kesişen hayatımızı başka bir yaz gecesinde ayırdığımızı unutmak istiyorum. Şehirlere gidince aklımdasın, çok güneş çıkınca aklımdasın; bir çiçeğin yaprağında, en güzel denizin renginde, bir şarkının nakaratında aklımdasın. Yoluma devam etmek, mümkünse yolumu değiştirmek, seninle görüşmediğimiz için üzülmemek, çünkü bunu düşünmemek istiyorum. Şimdi sana bunu anlatsam diyeceğin bir şeyler olurdu elbet. Sakin sakin bir şeyler dediğini, seni dinlediğimi hayal ediyorum.