top of page

Hollanda yaşam rehberi

Yazı yayınlanma tarihi: Aralık 2016 (www.themahmut.com)


Eindhoven’da tren istasyonunun ön kapısından bindiğim taksiye heyecanla kurulup, taksici ablaya - o zamanlar bence - garip bir adresin yazılı olduğu kağıdı uzatıp, kendimden emin bir şekilde şirketin ismini de söylemiştim. Hepimizin bildiği, tanınan bir şirkete, iş görüşmesine gidiyordum, son iş görüşmem olacaktı bu. O ana kadar yapılan telefon görüşmeleri, online -acaba biraz gerizekalı olabilir misiniz- testleri başarıyla geçmişti. En son görüşmede bir rezillik çıkarmayıp, IK insanına tokat falan atmazsam sanırım işe alınacaktım. Beklediğim gibi oldu; çalışacağım departmanın başındaki asık suratlı kadına birbirinden tatlı -yeni mezun- cevapları verdim, sabırla gülümsedim, hevesli hallerimle onları ikna ettim ve IK abisi görüşmelerin sonunda benimle çalışmak istediklerini belirtti. Hayırlı olsunlar, biz sana kontratı göndereceğizler, Eylül’de görüşürüzler havada uçtu durdu.


İşte benim Hollanda maceram bu şekilde başladı. Daha önce sadece iki kez gezmeye ve goygoy yapmaya geldiğim bu ülkede bu kez kendi hayatımı kuracak, kendi paramı kazanacaktım. Çalışacağım şirket Hollanda’ya yasal olarak girebilmem ve orada yaşayabilmem için “yüksek nitelikli göçmen” vizesi çıkarttı. (Hollandaca kennismigrant) Yüksek nitelikli göçmen olarak 26 yaşında adım attığım bu minik ülkede yıllar hiç ummadığım kadar hızlı geçti; ayni şirketin farklı bölümlerinde çalıştım, evimi kurdum süsledim, bol bol gezdim, çok güzel insanlar tanıdım ve herkes gibi ben de bazı zorluklarla sınandım. Özellikle son yıllarda, şu ya da bu şekilde Türkiye’den başka ülkelere bu statüyle giden, yerleşen ve o ülkelerde hayat kurmaya çalışan yüzlerce insan var. Bu insanların sevdicekleri, eşleri de onlarla beraber gidiyor kimi zaman. İster kurumsal bir şirket çalışanı olun, ister akademik bir kariyer hedefleyin, ister partnerinizin peşinden giden biri olun - özellikle ilk zamanlar - hayat sizin için biraz zor olacak başka bir ülkeye gittiğinizde. Ben bu yazıda, bu deneyimi Hollanda’da edindiğim için buraya özel bilgiler verecek olsam da yazacaklarımın yüzde yetmişi aslında nereye giderseniz gidin, orası için de geçerli. Aşağıda kendimce konu başlıklarına bölüp, biraz da dalga geçerek anlatmaya çalışacağım bu minik ancak pek çok yabancıya ev sahipliği yapan ülkeyi. O zaman buyrun Hollanda’da yaşam rehberi aşağıda, umarım gidenlere, gideceklere, gitmeye niyeti olanlara yardımcı olur.

PEKİ BU HOLLANDALILAR NASIL İNSANLAR?

Hollandalılar genelde çok uzun boylu, çoğunluğu sarışın insanlar, önce buna hazırlıklı olun. Türkiye’de bir erkek, 180 cm boya sahipse kendini uzun olarak tanımlayabilir, Hollanda’da tanımlayamaz. Orada ortalamanın altında diyecekler sizin için, “kısa ama iyi.” derler belki teselli niyetine. Günlük hayatınızda, kafanızı genelde bir 30 derece yukarı kaldıracaksınız yani, haberiniz olsun. Bu ülkenin insanları için bir de kaba ya da -hadi biraz daha kibarca yazayım- çok net yakıştırması yapılır. Evet Hollandalılar gereksiz kibarlıklara pek gelemez; bir işi kötü yapmışsanız, işinizi beğenmemişlerse dolandırmadan söylerler. Bu özelliklerini de severler bu arada. Yüzde 90 oranında, gelen olumsuz eleştiri, fikir; şahsınıza yapılan bir saldırı değildir, bunu hep aklınızda tutun. Bir şeyin daha iyi olmasını, daha hızlı sonuca ulaşmasını istiyorlarsa açıkça bunu belirtmekte sakınca görmezler. Proje müdürünüz yaptığınız sunumu beğenmediğini açıkladığında karalar bağlamayın, aynı açıklıkla karşısına çıkın ve neleri değiştirmeniz gerektiğini sorun, medeni bir şekilde tartışın. Bir süre sonra siz de buna alışacak ve gereksiz kibarlıkların, hayatınızdan ne kadar da anlamsız zaman çaldığına ikna olacaksınız.


Genel anlamda güleryüzlü, yardımsever ve hoş insanlardır. Yardıma ihtiyacınız olduğunda sizi geri çevirmezler, herhangi bir Hollandalı ile günlük hayata dair iki üç cümle bir şeyler konuşursanız; karanlık, derin sularda yüzmezsiniz. Hollandalılar hayata dair umutları, amaçları, idealleri olan insanlardır; ülkelerini ve yaşamı severler, daha güzeline ulaşmak içinse ellerinden geleni yaparlar.


Son dakika işlerini sevmezler, “hadi iş çıkışı bir bira patlatalım.” derseniz gözlerini belertip size bakabilirler hazırlıklı olun, Hollandalı genelde tüm hayatını planlar. 24 gün sonrasında bir arkadaşının bebeğinin doğumgünü partisi ajandasında yazılıdır. Herkesin, sizin gibi olduğunu düşünmeyin, onlar da hayatlarına öyle devam ediyor, o şekilde yaşamayı tercih ediyor. Ben de ilk yıllar çok denedim, Hollandalı biriyle son dakika planı yaparak bir yerlere gidebilirim, bir şeyler içebilirim zannettim ama olmadı. Bira içmek istiyorsanız, iki hafta sonrasını hedef alarak sorunuzu sorun. N’apalım, onlar da öyle seviyor.


Dünyanın en modern, en açık, en liberal insanları değiller, bu konuda üstlerine yapışmış gereksiz sevimli bir imaj var. Seksist, ırkçı şakalar bu ülkede de yapılıyor; kurumsal şirkette çalışan, üniversite mezunu iş arkadaşınızın ağzından da iğrenç cümleler çıkabiliyor, buna hazırlıklı olun. Bu imaja sahip olmayı severler, o ayrı. Bu kimliği sevdikleri, bu kimliğe uygun davranacakları anlamına gelmiyor. Çok kısa ve acı bir şekilde söylemek gerekirse, -kötü- insan dünyanın her yerinde -kötü- insan. Gay bir çift olarak, genelde heteroseksüel -ve hatta- çocuklu ailelerin yaşadığı bir mahallede bir eve taşındığınızda, kimsenin sizi kırmızı halıyla karşılamayacağını bilin. Size garip bakan komşularınız, sizi görünce çocuğunu acele ile eve sokanlar olacak. Evet, Hollanda’da bile. Ha ama o zaman nesi iyi derseniz; sizin mesela yöneliminizi, cinsiyetinizi, nereden geldiğinizi, nereli olduğunuzu hedef alan bir tehdit varsa, sizin de onu şikayet edebileceğiniz, bu tehditi bildirebileceğiniz kurumlar ve platformlar var. Ve bunu yaptığınızda ciddiye alınıyorsunuz. Güvendesiniz yani. En azından.

HAVA ÇOK KÖTÜYMÜŞ, İNSAN BİLEKLERİNİ KESMEK İSTİYORMUŞ.

Bu konuda şikayet eden insanları tokatlama isteği doğmuştu bende bir süre sonra. Hollanda sıcak bir ülke değil, Hollanda Kuzey Avrupa’da, Hollanda’da genelde yağmur yağar ve özellikle kışın gün ışığını çok görmezsiniz. Bunu bilerek gelmenize rağmen durrrmadan, bıkmadan, usanmadan havadan şikayet ettiğinizde kimsenin, hiçbir şeyin derdinize derman olmayacağını kendinize hatırlatın. İspanya’nın güneyinde yaşamıyorsunuz, Hollanda burası. Üstelik Hollanda’da ilkbahar ve sonbahar arası hava hiç de fena değildir, üstelik günler upuzun olur, her taraf yeşillenir, gözünüz gönlünüz açılır. Akşam saat 9’da güneş yüzünüze vururken bira içmesi ne güzel değil mi? Şükredin. Bir de havadan şikayet eden adama nereli olduğunu soruyordum, Eskişehirli olduğunu söylüyordu. Lan?! Eskişehir’de kışın -10 derece olduğunda sorun olmuyor da Hollanda’nın yağmuru mu üzüyor seni yani? Kendinize çok güzel, kaliteli bir şemsiye ve yağmurluk alın ve bunu kabullenin. Başka yapabileceğiniz bir şey yok.

YEMEKLER ÇOK REZİL, HEP AÇ KALIYORUM BURÇESU.

Hollanda mutfağı denen şeyin çok acınası bir şey olduğu konusunda herkesle hemfikirim ama bu mızmızlanmayı da anlamıyorum. Size ne Hollanda mutfağından? Hollanda’da istediğiniz her sebzeyi, meyveyi, ürünü alabilirsiniz. Şehirlerdeki Hollanda süpermarketlerinin dışında, en küçük kasabada bile bir Türk, Polonya, Rus, Arap, Uzakdoğu -ve hatta- Karayip marketi var. Ben 26 senede yaşadığım Türkiye’de hiçbir marketten haşhaş ezmesi aldığımı hatırlamıyorum ama Hollanda’da almıştım. Zaten dışarıda yemek içmek çok pahalı, bu haftada birden fazla yapacağınız bir olay değil, zaten evde pişireceksiniz yemeğinizi. E her besin maddesine de ulaşabiliyorsanız, siteminiz nazınız kime? Hollanda’nın kebabı lahmacunu yok diye bu küskünlük niye?

HOLLANDACA İĞRENÇ BİR DİL, KUSUYORLAR GİBİ BÖYLE…

Hah! Bu ayrı kan davası bir konu. Türkiye dahil olmak üzere genelde, şımarık Akdeniz insanının en sevdiği şikayet konusu. Hollandaca evet, şu hayatta kulağa en güzel gelen dil değil, sınırlı sayıda insan konuşuyor, öğrenmeniz de çok zorunlu değil. Ve üstelik şanslısınız, burada çoğu Hollandalı iyi kötü İngilizce konuşuyor, yani hayatta kalma şansınız yüksek. Ama dört senedir burada yaşayıp yemek siparişini bile Hollandaca veremiyorsanız, kusura bakmayın ama tembel ve de kıtıksınız. Yaşadığınız yerin dilini, biraz da olsa biliyor olmak hayatınızı hafifletir, neşelendirir. İnat etmeyin, öğrenmeye çalışın. Dünyada hiçbir dil, sizin kulağınıza hoş gelsin diye evrilmedi, böyle bir lüksünüz yok. Bireysel düşüncelerinizi bir yana bırakın ve çabalayın. Ben sokağımdaki fırına girip Hollandaca sipariş verdiğimde, fırında çalışan kadın mükemmel bir şekilde konuşmadığımı biliyordu ama iki ay önce İngilizce sipariş verip şimdi Hollandaca konuşmaya çalışan bana gülümsemesiyle destek veriyordu, bunlar hayatta küçük ve önemli şeyler, yapmaya çalışın. Kendi cebinizden para verip bu dili öğrenmek istemiyorsanız onu bile anlarım ama özellikle kurumsal şirkette çalışan yabancılara bu konuda pek çok seçenek sunuluyor, bunu değerlendirin.

YAŞADIĞIM ŞEHİRDE ÇOK SIKILIYORUM, YAPACAK HİÇBİR ŞEY YOK

Bu cümleyi Amsterdam'da yaşayan birinden bile duydum ben. Metropoller metropolü Istanbul'a 3 yılda bir konser vermeye gelen grubun, yılda 3 kez konser verdiği Amsterdam'dan bahsediyoruz. Nüfusu bir milyon bile olmayan Amsterdam'dan. Canınız hiçbir şey yapmamak, dışarı adım atmamak, evinizde saatlerce kendinizle zaman geçirmek istiyorsa kabul, sizi kimse tutmasın. Bu da bir tercih sonuçta ama Hollanda'da mutlaka bir şeyler olur; konser vermeye dünyanın dört bir yanından insan gelir, geçtim büyük şehirleri, küçük şehirlerin bile çok nitelikli müzeleri muhteşem sergilere hazırlanır, havaya aldırmaksızın açıkhava festivalleri gerçekleşir; bira festivali olur, dünya yemekleri organizasyonları planlanır...olur allah olur! İş ki siz isteyin, niyetlenin. Hem bütün bunları öğrenmek için, lokal birine de ihtiyacınız yok, elinizde bir laptop, telefon varsa, siz de bir arama motorunda mantıklı aramalar yapabiliyorsanız bütün bu bilgilere ulaşabiliyorsunuz zaten. Bahanelerin gölgesine sığınmayın, dışarı çıkın, medeni bir ülkede yaşamanın tüm güzelliklerinden yararlanın.

E PEKİ SON OLARAK NE DİYECEKSİN?

Kendinize hayatı dar etmeyin. Başka bir ülkede yaşamak her zaman çok zor; durup dururken ağlayacağınız, dertleneceğiniz zamanlar olacak biliyorum, bana da oldu. Valizi muhteşem bir şarkı eşliğinde, bir tavırla kapatıp; anacığınızın, babanızın, sevdiceğinizin, yurdunuzun kollarına atmak istediğiniz zamanlar olacak. Siz bütün bunlarla uğraşırken biri sizin facebook sayfanıza, sırf orada olduğunuz için "hayat sana güzel yeaaa!" diyecek, bir de ona sinirleneceksiniz, onu da biliyorum. Yağmurdan sersem olmuş, sırılsıklam halinizle adım attığınız evinizde hayata bela okurken, 5 ay sonra şahane bir güneş eşliğinde, yaşadığınız yerin dışında müzik dinleyerek bisiklet kullanacağınızı hayal edin. Çok yalnız olduğunuzu hissettiğinizde, Hollanda'da sizinle aynı şartlarda yaşayan Madridli arkadaşınıza "hadi bi bira içelim mi?" diye mesaj atın, ona 20 gün öncesinden haber vermenize gerek yok, o gelir. Hollanda mutfağında da lezzetli yemekler var, onları tatmayı deneyin. Gençliğinizde kasetini dinlediğiniz şarkıcının evinize 300 metre uzaklıkta bir mekanda konser verdiği gerçeğini kendinize hatırlatın. Paltonuzu giyin, o konsere gidin. Bir trene atlayın, bir Cumartesi sabahı başka bir şehre gidin, Hollanda küçük ülke, şehirleri birbirine yakındır. Hollandalı komşunuza bir sabah Hollandaca bir cümle kurun, bakalım nasıl tatlı gülümseyecek size mesela?


Hepimiz isteyerek, istemeyerek bir yerlere gidebiliriz. Gideceğiz. Hepimizin de mutlu olmamak için onlarca bahanesi var ama... Dünyada her yer biz mutlu oldukça güzeldir, bunu unutmayın.

232 views
bottom of page