ameliyat oldum. hayatımda ilk defa hem de. bunu anlatmam lazım. hastane odasında gergin gergin beni ameliyata almalarını bekliyor, odamdan gözüken koşuyolu koru konutlarına bakıp, en küçük dairenin bile ne kadar pahalı olduğunu düşünüyordum ki sonunda hüseyin (iki hemşireden biri) ‘tamam ozan bey gidiyoruz artık.’ deyince ayaklanıp, terliklerimi giyip ‘e hadi o zaman.’ dedim. hüseyin kikir kikir, muhacır olduğu belli, güzel bir oğlandı. bursalıymış. yatmam gerekiyormuş meğer. ayakta gidemezsiniz dedi. yürüyerek ameliyathaneye gidilmiyormuş. beni sedyeye taşıdılar, ben hastanenin ışıklarına baka baka ameliyathaneye ulaştım. yolda bi ara belki ölürüm diye düşündüm, sonra ölmeyeceğime ikna oldum. ne ölmesi ayol. herkes gereksizce neşeliydi. doktor şakaları falan yaptılar. hocam iyi misiniz şakşak. şukşuk. ya berkantçım sen nerdesin falan. berkant kim berkant. ozan bey merhabalar havada uçuştu. kimsenin selamını karşılıksız bırakmak istemedim ama çok heyecanlanlıydım. umarım sesimi duymuştur bana selam verken herkes. en son biri yanağıma dokunup ‘ozan bey birazdan uyuyacaksınız.’ dedi. saliseler içinde gitmişim. uyandığımda boğazım acıyordu, çünkü köylü gibi kusmuşum. neyse, yakışıklı doktoruma niyetimi belli eden edepsiz cümleler kurmamışım. perşembe ameliyat oldum, cuma günü hastaneden çıktım. bel ameliyatı oldum ama öncesinde ayak bakımımı piremsesler gibi yaptım. kimsenin ayaklarıma bakıp göz devirmesini istemem açıkçası.
gayet iyiyim. ayağa kalktığımda ve oturduğumda bir süre korse takmak zorundayım. çoğunlukla yatmaktan, nasılsın sorusunu duymaktan tabii ki sıkıldım ama eşek değilim. insanlar çok daha ciddi sağlık sorunlarıyla çok daha kötü koşullarda baş etmek zorunda kalıyorken bundan şikayet etmem doğru değil. arkadaşlarım ziyarete geldi, gelemeyenler halimi hatrımı sordu, sevdiğim kuzenlerim, teyzuşum, halacığım halimi hatrımı sordu. ablacığım, anneciğim, kocakafa mahmut da hep destek verdi. hemşirelerden diğerinin adı da hamdi idi, ya da hamit. koca gözlü, güzel kaşlı bir oğlandı o da. kesin ona aşık olan çoktur diye düşündüm görünce. gece, ne zaman uykuya dalsam gelip tansiyonumu ölçtü. öyle bi şey varmış, ameliyattan sonra iki saatte bir tansiyon ölçülüyormuş. tam dalıyorsun hop hamit geliyor içeri. ya da hamdi. ameliyat sonrası ilk ayağa kalktığımda işeyip işeyemeyeceğimi sordu hamit. ya da hamdi. ben de çişim olduğu için işeyeceğimi düşündüm açıkçası. çişin varsa işersin. aşırı saçma bi şey verdi elime, ördekmiş adı. ördeğe işedikten sonra lütfen bu kovaya dökün, ne kadar işediğinize bakmam lazım dedi. 900 ml işedim. merak ettiğinizi biliyorum. bunu bi yere yazarsınız. dünyada en sevdiğim hayvanın ağzına burnuna işedim çok affedersiniz.
ayın 20’si itibariyle evden çalışıyorum. aralık ayının ortalarına kadar da bu böyle devam edecek. avrupa birliği kurumlarıyla ilişkili bir işim olduğu için ölü ve sessiz zamanlardayız, işime geliyor. günde iki üç saat rutin işlerimi bitirdikten sonra yapacak bir şey kalmıyor. saatlerce uzanıyor, bir şeyler izliyor, istemediğimizde zamanın nasıl da yavaş geçtiğine şahit oluyorum. happy valley izlemeye başladım ama çok üzüleceğimi düşünüp yavaştan alıyorum. onun dışında yine kuzey kore belgeselleri, şehir ve yemek videoları, birkaç düzenli takip ettiğim youtube kanalı. baya şişkoyum, memelerim korsemden taşıyor. sırt etlerim de. gıdığım elime geliyor. üç köfte büyüklüğünde. hiç mutlu değilim kendimden ama en azından hayattayım ve ağrım yok ve bir bacağım kopmadığı için şükretmek için kendimi şartlıyorum. ki çok boş bi şükrediş bu.
bugün psikiyatristimle olan seansta en son adama çemkirdim: ‘fıtfıt bey siz benim hiçbi şey yapmadığımı mı zannediyorsunuz.’dedim. 'ben hiçbi şey yapmayıp bundan şikayet eden o salak insanlardan biri miyim sizce?’ dedim. çünkü son 4-5 seanstır hep bunu konuşuyoruz. neden bu kadar beğenilmediğimi düşünüyormuşum, neden bu kadar özgüvensizmişim, acaba kendimi yanlış yerde mi görüyormuşum. kendimi doğru yerde görsem senle neden konuşayım allanıseversen yaa. çünkü beğenmiyorlar ve çünkü yapamıyorum. beğenseler haberim olurdu. beğenseler ben de akıp giderdim karşımdakine. ve özgüvenimi oluşturabilsem ve hissetsem onu da bilirdim. bi sonraki seansa düşünmem gereken şeyi paylaştı, bunu konuşacağız dedi. konuşalım şekerim.
istanbul’da uzun zamandır yağmadığı kadar yağmur yağıyor bu günlerde. bugün gök delindi mesela. dışarıda kalan, işini gücünü çoğunlukla dışarda halleden herkese kolay gelsin ama havanın soğuması, çokça yağmur, o karanlık bulutlar beni mutlu ediyor. keşke güneşli günlerde mutlu olabilen biri olsaydım ama karanlığı sadece ruhen hissetmeyi değil , onun fiziken de tanığı olmayı seviyorum. stelios sanırım beraber yaşadığımız evden taşınmış. manifold’a yazdığım son şehir güncesinde eindhoven üzerinden ona kendi vedamı etmiştim. sibel’e bunu anlatırken bu vedanın benim için ne kadar samimi olduğundan bahsettim. sonra stelios hakkında konuştuk. o da sosyal medyada gördüğü kadarıyla taşındığını söyledi bana. beraber yaşadığımız ev kadar güzel bir ev bulduğuna eminim. 100’e yakın bitkiyi nereye taşıdı, ne yaptı onu bilmiyorum. umarım götüne sokmuştur hepsini. stelios bir dede olduğu için hiçbir sosyal medya profili kapalı ya da sınırlı değil. o yüzden onu stalk etmek isterseniz dünya sizin. ben de uzun zaman ettim. bi ara saçını uzatmıştı gerizekalı, ona çok gülmüştüm. man bun’ı vardı yani skandal.
sibel bunu deyince evi, onu ne kadar merak etsem de bakmadım. bakmayacağım. veda mektubu yerini bulsun. üzülmekten çok sıkıldım. o da mutlu olsun, ben de mutlu olayım. bir sonraki yazı aylık güncelerin sonuncusu olacak, 2024 senesinde buna devam etmeyeceğim. 2023 yazılarımı sonradan okuyup okuyup, ne kadar da iyileştiğimi düşünürüm umarım. kötüleştiğimi görmek beni üzer. bu yazının, senenin sondan bir önceki yazılması beni biraz üzüyor. beni genel olarak her şey üzüyor. niye bu kadar üzülüyorum bilmiyorum. üzüle üzüle ölmek istemiyorum. buna bir çare bulmak lazım. korseli bi piremsesim, hayata direniyorum.
bu ayın şarkısı tabii ki rosalia’nın şenlendirdiği björk şarkısı ‘oral’. bu şarkıyı neden seçtiğimi buraya yazmak bile abes. buna gerek duymuyorum. 1000 kere dinledim. çok bin kere daha dinlemek için buradayım. hazırım.