Duvar resimleri, duvar sanatı, sokak sanatı… Nasıl adlandırırsak adlandıralım, dünya şehirlerinin vazgeçilmezlerinden artık. Bi şehri şehir yapan unsurların başında beklenmedik köşelerde, terk edilmiş binaların cephesinde gördüğümüz duvar resimleri de var. Kimi zaman profesyonel sanatçıların kimi zaman ise amatör ve gönüllü gençlerin elinden çıkan bu görseller şehri zenginleştiren, şehre kimlik kazandırmaya yardımcı öğeler.
Atina, bu işin meraklıları için oldukça tatmin edici bir şehir. Şehrin neredeyse her köşesinde güzel çirkin, büyük küçük örnekler görebilirsiniz. Karanlık bi sokak duvarında, amatörce çizilmiş ya da genelde siyasal toplumsal mesaj içeren küçük bi resimden tutun da en önemli meydanlarından birine açılan caddelerin birinde, oldukça büyük bir binanın cephesine çizilmiş ve fotoğrafını çekmeden yürümeye devam edemeyeceğiniz kadar ihtişamlı olanlarına kadar farklı sanat eserleri barındırıyor içerisinde.
Şehrin en ünlü duvar sanatı örneklerinden birini aşağıda görüyoruz. Omonia meydanı yakınlarındaki bu sanat eseri, Alman rönesans dönemi sanatçısı Albrecht Dürer’in meşhur “Praying Hands – Dua Eden Eller” eserinden ilham alınarak çizilmiş. Orijinal çizimin aksine eller yukarıya değil aşağıya doğru konumlandırılmış.
Dreyk the Pirate ise duvar sanatı meraklılarının büyük olasılıkla yakından tanıdığı bir isim. Yaşadığı şehrin duvarlarını kendi çizimleri ile süsleyen bu genç sanatçının oldukça belirgin ve kolayca fark edilen bir tarzı var. Üstelik çalışma alanı ise sadece şehrin sokakları değil; çizdiği karakterlerden birini üç boyutlu bir oyuncak olarak görebilirsiniz, tasarladığı bir afişe şans eseri bir dergide göz gezdirebilirsiniz, belki de kaldığınız otelin odalarında onun imzası vardır. Genç sanatçının Atina’da Strogkonof sokağında bulunan eserini ise aşağıda görebilirsiniz.
Şehirde duvar sanatına dair en göz alıcı örneklerden biri ise Panos Sklavenitis’in “No Signal” isimli eseri. Şehrin en önemli caddelerinden Panepistimiou’yu kesen Kriezotou sokağında bulunan binanın cephesini süsleyen bu eser o sokakta yürüyen ve binanın önündeki otoparka arabasını bırakmış herkesin ilgisini çekiyor. O sevimsiz otoparkın olanca çirkinliğini ise biraz olsun gölgelemeyi başarıyor . Eser 2011 senesinde Atina Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Yunanistan Çevre Bakanlığı ortak projesi sonucu şehre kazandırılmış.
Atina sokaklarında yürürken bize eşlik eden masmavi bir gökyüzü ve olanca gücüyle parıldayan güneş değil sadece. Şehrin duvarlarına, taşlarına yerleşmiş bu eserler bizim Atina’yı daha iyi anlamamıza, Atina’ya aidiyet duygumuzu güçlendirmeye de yardımcı oluyor. Üstelik daha büyük ve güzel bir açık hava müzesine dönüşen bu şehirde yürümek günden günde daha çok zevk veriyor.