Hiç Boeing 717 ile uçtunuz mu? Ben geçen haftaya kadar uçmamıştım. Sülalesi havayolcu biri olarak küçüklükten beri her uçak modelini, her havayolu logosunu falan bilirim ama Boeing 717 hiç çıkmamıştı karşıma, taa ki Santorini'ye gidene kadar. Volotea denilen İspanya menşeili bir havayolu Atina - Santorini seferi yapıyormuş meğer. Cuma akşamı, muhtemelen 30 yaşında olan o uçağa bindiğimde bi tırsmadım değil. Sibel iki sıra önümde, benim gibi cam kenarında oturuyor. Bileti beraber aldık ama ucuz havayolu adetleri gereği, ekstra para vermezsek yanyana oturamıyoruz. Uçuş 25 dakika sürüyor, yanyana oturmamız elzem değil. Uçağın motorları götünde, burnu bir garip. Koridorun bi yanında üç diğer yanında iki koltuk, böyle saçma uçak olmaz. Neşeli pilotumuzun sesini duymasam düşeceğimize eminim ama o neşe beni rahatlatıyor. Adam demek ki ölmemiş, bu uçakla da öleceğini zannetmiyor. Ne hoş.
Santorini'ye, kışın ortasında gelmişiz. Odamız ısınsın diye klimayı açmış otel çalışanları, haldır hüldür sıcak hava üflüyor. Odanın bir köşesinde de humidifier var. Bir de oda kokusu gibi bir şey sıkmışlar, girer girmez nefesimizi kesiyor. Emmi gibi öksürerek giriyoruz odaya. Karanlık çökmüş meşhur Santorini'ye, balkonumuzdan deniz görüyoruz sanırım ve umarım. Işıklar var tek tük, neresi neresi asla belli değil şu an. Akşam yürüyüşü yapıyoruz Sibel'le, Stoa diye bi bar buluyoruz kaldığımız köyde, ismi Thira. Thera, Fira olarak da yazılıyor. Adanın en büyük köyü, öyle diyelim. Yürürken her yerin çoğunlukla kapalı olduğunu görüyoruz; yemek mekanları, barlar, mağazalar. Stoa'da Santorini'de üretilen şahane biramızı içerken dünya tatlısı çalışan, yemek yememiz için tek bir mekanın açık olduğunu belirtiyor bize, ismi Kokkalo. Kemik demekmiş. Onun dışında bir de köyün meydanında souvlaki mekanı var. Kokkalo'ya giriyoruz ve iki kişilik masamızı gösteriyorlar bize. Gözü fıldır fıldır dönen, gülüşü oldukça güzel bir genç oğlan geliyor siparişi almaya. Avrupa Yakası'nda Şahika gibi tüm menüyü sipariş edesim geliyor. Yapmıyoruz ama öyle bir şey, sakiniz. Yemek çok güzel, ouzo çok iyi geliyor, minnoş minnoş dönüyoruz odamıza. Yarın bi gün aysın da bakalım ada nasıl bir yermiş, biz sevecek miyiz?
Santorini, çok meşhur bir yer. Dünyada lanetli ve görmemiz gereken yerlerden biri; Venedik, Kahire ve benzerleri gibi. Yani gidip görmediysen çok ayıplanırsın. Ben 4,5 senedir Yunanistan'da yaşıyorum, çok da heveslisi değildim. Geçen yaz Santorini belediye başkanı delirip 'DAHA FAZLA TURİST İSTEMİYORUZ, GERÇEKTEN KALDIRAMIYORUZ' diye feryat figan açıklama yaptığında iyice ikna oldum görmemem gerektiğine. Bir de yıllar önce Lale gittiğinde (yazın) onun gibi çok sıcak havada bile terlemeyen bir insanın bile deli gibi terlediğini söylemişti, o zaman demiştim ki ben gitsem deliririm herhalde. Hava 21 derece olduğunda terlemeye başlayan bendenizin orada işi yoktu. Ama... Sibel Aralık'ta oradayım, bi yerlere de gideriz olmadı dediğinde, kısa bira araştırma sonrası uçak biletinin çok da pahalı olmadığını keşfettik. Sonra kış güneşi ile ne kadar güzel olabileceğini, ne kadar boş olabileceğini düşündük. Hadi dedik, gidiyoruz. İyi ki de gitmişiz, bu yazı zaten Santorini'ye kış aylarında gitmeniz gerektiğine dair bir koca tavsiye. Yazın gidip de delirirseniz sorumluluk kabul etmiyorum. Kış güneşini yakalayın, kendinizi Santorini'ye atın çocuklar.
YÜZEYSEL BİLGİLER: Santorini, haritada bakarsanız böyle hilal ya da şöyle diyeyim, ilk defa heveslenip pişirilmiş bir kruvasana benziyor, doğuya bakan göt kısmı hafif şişik. Aşcımız tereyağını iyi yedirememiş, kruvasan hamuruyla saatlerce uğraşmamış, bıkmış yani. 3600 sene önce bir volkan patlayıp da suların altına gömülünce bu şeklini almış. Adanın bütün gezilmesi tavsiye edilen yerleri, ki onlar caldera denilen uçurum (falez) tepelerindeki köyler, hah işte onlardan bu volkan arkadaşımızın batmamış kısmını görüyorsunuz. Olay, kısa bir şekilde gezip görmek isteyenler için şu; adanın batı, yani volkana bakan köyleri Thira (Fira da olan), Imerovigli ve Oia'da gezinmek. Oia en meşhur olan, Santorini denince akla gelen, tüm o Yunan Adaları takvimi kapağında gördüğümüz yer. En kuzeydeki, ve en uçtaki köy. İşte günbatımı izleyeceğiz diye, yaz aylarında insanların birbirini ezdiği yer. Ha bunun dışında adanın doğuya bakan tüm kasabaları köyleri, yerel halkın yaşadığı, bir numaranın olmadığı, bazı güzelce plajların olduğu yerler. Büyük ihtimal daha ünsüz bir Yunan adası bu konuda kendisine bin basar ama işte yapacak bir şey yok.
GEREKLİ BİLGİLER Gitmeden önce adada, kışın ulaşım imkanları konusunda kısa bir araştırma yaptım. Okuduğunu asla anlamayan ve şikayet etmeyi bir erdem sayan binlerce gerizekalı turistimiz ulaşımın bok gibi olduğundan, böyle rezillik görmediklerinden, çoluk çocuk zor durumda kaldıklarından bahsediyordu okuduğum her platformda. İnanmayın arkadaşlar, gerçekten inanmayın. Thira adanın en büyük köyü kasabası ve görmemenize imkan olmayan bir otobüs istasyonu var. O otobüs istasyonunda da hangi köylere, sahillere, kasabalar ne zaman gidildiğini gösteren tarifeler asılı. Gittiğiniz köylerde de Thira'ya dönüş saatlerini gösteren tarifeler. Hayatımda Vilnius'dan tutun, Tiran'a kadar gittiğim her yerde bu işlere bakmak sadece gerekenden biraz fazla zaman aldı. Gördüğünüz ilk web sayfasına değil, üçüncü web sayfasına baktığında bu işleri size gayet açık bir şekilde anlatan akıllı birileri oluyor zaten, Santorini'de de öyle. Kışın, yoğun sezon dışında bile otobüsler vızır vızır çalışıyor, adanın önemli her yerine gidebiliyorsunuz. Araba kiralamak tabii ki bir çözüm, kimileri için de çok pahalı olmayabilir ancak ben günde 40 euro araba kirası vereceğime, tek yön 2 euro vererek istediğim köye gidebileceğim otobüsü tercih ettim. Adada kışın 25bin kişi yaşıyor, kaldığımız otelin çalışanının dediğine göre. 25bin kişi sürekli taksiyle, kiralık arabalarıyla ve kendi arabalarıyla gezmiyor adanın içinde.
Çoğu mekan kapalı evet ama bu aç kalacağınız anlamına gelmiyor. Thira'da sigara, içki, atıştırmalık alabileceğiniz büfeler; bir iki bar; bir iki güzel yemek mekanı; arttırıyorum Çin ve Hindistan mutfağından yemekler yiyebileceğiniz mekan açık. Imerovigli'de mesela otobüs beklerken biz bir süpermarket / cafe açıktı, 10 evin olduğu bir köy olmasına rağmen. Bira desen var, sıcak yemek desen var, kahve desen var, jelibon desen var, daha ne istiyorsun gerçekten? O çok meşhur Oia'da tek yemek mekanı açık ama iki tane açık süpermarket var. Bunun dışında ise tüm Yunanistan'da, her zaman geçerli olan şey Santorini'de de geçerli. Tüm kahveciler ve fırınlar açık. Hiç olmadı kahvenizi içip börek yersiniz.
BİZ İKİ GÜNÜ NASIL GEÇİRDİK?
Hah, onu diyeceğim, siz de böyle geçirin. Biz Thira'da kaldık, Thira adanın en büyük kasabası, o da bi uçurumun, falezin tepesinde aslında. Ama tepede olan batıya bakan kısımla, daha düzlükte olan doğuya bakan kısmı minik bir cadde ayırıyor. Bizim otel doğuya bakan kısımda idi. Asıl, görülmesi gereken o caldera kısma girdiğinizde götünüze kuvvet bir iniyor bir çıkıyorsunuz merdivenleri. Cumartesi günü biz de onu yaptık. Taraça taraça evler oteller yerleşmiş, daracık sokaklar, sokaklarda hediyelik eşya mekanları gırla. Herhangi bir terasa, açıklığa geldiğinizde inanılmaz güzel bi manzara bekliyor sizi. Katolik kilise kompleksi, teleferik istasyonu, sezon açıldığında binbir pozla içkisini içen insanların olduğu mekanlar var. Mekanlar kapalı, teleferik çalışmıyor ama hava güzel olduğunda ne olacağını tahmin edebiliyorsunuz.
Thira'dan üşenmeyin, kuzeye doğru yürümeye başlayın. 5-10 dakika sonra kendinizi Firostefani'de bulacaksınız. O köyün de labirent sokaklarına atın kendinizi. Burada güzel olan şey, gittikçe Oia'ya yaklaştığınız için, tüm o uçurum tepesinden biraz daha Oia manzarasına hakim olmanız. Firostefani'den de topuklayın, yine kuzeye doğru, bir süre sonra Imerovigli'desiniz. Orada biraz durun işte, orası biraz heyecanlandırıyor hepimizi. Imerovigli, Oia'ya (bu arada IA diye okunuyor) en yakın olduğunuz yer, oldukça yüksektesiniz ve bu da yetmiyormuş gibi karşınızda Skaros var. Depremle, erozyonla, volkanik patlamayla oluşmuş bu kayanın üstünde bir de Bizans kalıntısı kale var. Tam karşınızda, inanılmaz heybetli bir şekilde duruyor. Siz doğa ananın ne kadar görkemli bir şey olduğunu yüz yetmiş altıncı kez düşünüyorsunuz.
Tavsiyem, Imerovigli sonrası artık Oia'ya gitmek için otobüse binmeniz. Kilometre hesabı yaparsak çok bir mesafe yok ama Firostefani ve Imerovigli'de yüzlerca basamak çıkıp iniyorsunuz zaten, baldırlar tatlı tatlı sızlamaya başlıyor. Thira'dan kalkan ve Oia'ya giden otobüs 5 dakika sonra Imerovigli'de oluyor zaten, ona göre hesaplayın yeter. Ve Oia, o çoook meşhur, günbatımını izlememiz gereken yer. Otobüsün sizi indirdiği yerden günbatımını izlemeniz gereken noktaya gelmeniz yürüyerek en fazla 10 dakika sürüyor, orada işte bir akıl yitimine uğruyorsunuz. Santorini buymuş, oha Santorini çok güzelmiş, oha bu nasıl bir manyaklıkmış. Sürekli böyle şeyler düşünüyorsunuz. Biz günbatımı noktasına ulaştığımızda deli gibi güneş çıktı, Oia'nın tüm aşağıda gözüken o tatlı fotoğraflarını o anda çektim.
Sonra bulutlar sardı ortalığı, hava karardı; ben, Sibel, taş çatlasa 10 turist daha birbirine kaygılı gözlerle bakıyorduk ve yağmur atıştırmaya başladı. Kısmet değilmiş kisvesi altında yürümeye başladık Sibel'le, Oia'da üstü kapalı bir bank bulduk, gördüğümüz bize yeter dedik çok dert etmedik esasen. Günbatımı mı görmedik allasen? Ben bi de gaza geldim Sibel'e 'ay ben Rio'da günbatımı görmüş insanım, burda görmesem n'olur' diyorum saçma saçma.
Sonra bir mucize oldu ama, biz yağmur indirdiğinde bir kemer altına atmıştık kendimizi, üstümüz kapalı, keyfimiz yerinde sonuçta. Sonra, tam günbatımına 2 dakika kala soldan soldan bir ışık gördük. Yağmur biraz ara vermişti ve gün hayvan gibi batıyordu işte. Koşa koşa çıktık, tekrar yürüdük koştuk oraya. Önce gökkuşağı gördük, sonra da aşağıda gördüğünüz günbatımını.
Yağmur yüzünden ıslanmış ve kayganlaşmış dar sokaklarda hızlı hızlı yürürken götümüzü çatlatmadığımız (çünkü nazaaar) için Gülben Ergen şükür modunda bindik bizi Thira'ya götüren otobüsümüze. İkinci akşam da Kokkalo'da yemek yedik, zaten açık olan 3 mekandan biriydi, yediğimiz içtiğimizden çok memnun kalmıştık, neden bir kere daha orda olmayalım değil mi? Kokkalo için şuraya tıklayın bu arada, merak ediyorsanız.
Pazar sabahı uyandık, kahvemizi içtik, kahvaltımızı ettik ve kendimizi Red Beach yani Kırmızı Plaj'a attık. Santorini'de volkanik aktiviteler sebebiyle üç meşhur renkli plaj var; kırmızı, siyah ve beyaz. Kırmızı olan en meşhuru ve internette yine yanlış bilgilerle dolu bir yer. ÖLÜMCÜL plaj falan yazmış gerizekalı vloggerlar. İşte yolu çok tehlikeli, kafanıza kaya düşebilir, ölürseniz karışmayız. İnanmayın çocuklar, yine inanmayın. Sakin sakin, insan gibi, bağırmadan yürürseniz o yolu, yüzde 90 başınıza bir şey gelmeyecek. Ve fakat burası da inanılmaz güzel, kafayı sıyıracak gibi oluyoruz artık. Göt kadar bir ada neden bu kadar güzel olabilir ya? Saçmalık bu. Ve evet buraya da otobüsle gidiyoruz, hiç sorun olmadan.
KAÇ PARA?
Atina - Santorini gidiş dönüş bileti: 55 euro Kaldığımız otel: Gecesi 40 euro Kahve: 2 euro Fırın: Ortalama bir poğaça, börek: 2,5 euro Otobüs: Tek yön ortalam 2 euro Akşam yemeği: İçkisi ile kişi başı ortalama 20 euro
NEDEN KIŞIN GİTMELİYİZ? Çünkü bomboş, çünkü delirerek gezmiyoruz. Ama biz çok şanslıydık, bu satırları bu geziden tam bi hafta sonra yazıyorum ve Atina leş gibi yağmurlu. Santorini'nin çok daha beter halde olduğuna eminim. Ve yağmur yağsa bile şemsiye alayım, en havalı yağmurluğumu giyeyim diyerek gezilecek bi yer değil Santorini. O güneşi, o şahane bulutları, o inanılmaz gün batımını görmek gerekiyor. Kışın her şey daha ucuz; uçak biletleri, oteller. Ve kışın her şey orada daha yalnız ve depresif. O yüzden benim gibi yanınıza ahretliğinizi alın, güzel bir hava için artık evrene enerji mi yolluyorsunuz, meleklerin duasına mı inanıyorsunuz, yoga yapıp amuda mı kalkıyorsunuz, onları yapın ve adaya kendinizi atın.Kendi ellerimle hazırladığım sân-at şaheseri video da aşağıda.