Yazı yayınlanma tarihi: Eylül 2018 (www.themahmut.com)
Folegandros'tan bindiğim feribotun güvertesinde oturuyorum, rüzgar hafifçe dürtüyor beni. Tişörtümün kollarını omuzlarıma kadar çekmişim, ayaklarımı da uzatmışım. Oh! Masmavi bir denizin ortasında, boz kayalıkların, adaların arasından gidiyor bu eski feribot yavaşca. Yaklaşıyoruz Sikinos’a, görüyorum limanı uzaktan. Evet, adı Sikinos. Evet, ilk bu seyahati planladığımda, bu adaya gideceğim kesinleştiğinde ben de güldüm bir ergen gibi. Hala gülebiliriz bence, hiç sorun değil ama bu adanın neden bu isme sahip olduğunu da internetteki kaynaklardan araştırdım elbet.
Antik Yunanistan zamanında deniyor ki bu ada, şarapların tırtır şelale gibi aktığı, canlara şifa olduğu bir ada imiş. “Oinos” bu dilde şarap demek, oradan alıyor ismini diyor bazıları. Kimisi de işin şarapla falan alakası olmadığını, mitolojik bir hikayeye inanmanız gerektiğini söylüyor. Lemnos kralı Thaos varmış, Lemnos’un tüm kadınları, erkekleri katletmeye başlayınca (yaşasın kadınlar!) kaçmış can havliyle Thaos oğlan. Bulmuş kendini bu adada, sadece bu güzel adada bulmakla kalmamış bir de peri ile tanışmış ve ondan bir oğlu olmuş. Bu oğlanın adı Sikinos imiş, adaya da aynı isim verilmiş.
Canımızın istediği hikayeye inanırız, dert mi sanki? Ben size biraz adayı anlatmaya çalışayım o zaman. Folegandros ve Ios (hayır işletim sistemi olan değil) gibi - nispeten - iki ünlü adanın arasında kalmış, kendi halinde, çok az nüfuslu bir ada burası. Tarihe baktığımızda, özellikle diğer Kiklad Adaları’na benzer bi hikayesi var. İyonyalılar adayı ilk işgal edenler olmuş, Miken adasıymış o zamanlar burası. Sonra Dorlar uğramış bir ara. Onlardan sonra ise uzunca bir süre, kim olduklarını pek bilmediğimiz korsanların gözdesi. Venedikliler gelince işler değişmiş, Venedikliler çoğu, bildiğimiz Yunanistan adasının kaderini değiştiren arkadaşlarımız. Şehircilik anlamında inanılmaz bir vizyona sahiplermiş çünkü. Sonrası ise bizim tayfa; Osmanlı / Türk dönemi. Tükaka tabii ki o kısım, yıktılar yaktılar. En son ise Yunanistan devletinin bir adası oluyor burası, hala da öyle.
ALOPRONIA
Wikipedia'ya göre 273 kişinin yaşadığı bu adada iki yerleşim birimi bulunuyor hepitopu. Gemilerin / feribotların yanaştığı limanın olduğu Alopronia ilk adım attığımız bölge adada. Adım attığımız gibi kocaman plajını da görüyoruz zaten. Belediye ziyaretçilerine biraz tatlılık yapmış ve çok sayıda olmasa da şemsiyeler koymuş plaja. Şezlong yok tabii ki, o kısma Folegandros yazımda da değinmiştim, bu yaz gördüğüm bu iki adada da asla şezlonglu plaj yoktu. Deniz mükemmel ama illa ki şımarıklık yapacaksam çakıl taşı seven biri olduğumdan plajın kumlu olmasına biraz bozuldum. Allah başka dert vermesin tabi.
Plajın çevresinde güzel, tatlı ada evleri var, beyaz, büyük balkonlu, ferah ferah evler. İki tane yemek mekanı bulunuyor sadece, bir tanesi Meltemi isimli klasik bir Yunan tavernası, diğeri ise biraz daha batılı arkadaşımız Marconi. Marconi'de salata, pizza, kahve gibi ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz. Ayrıca sabahları fırından taze taze hamur ürünleri de çıkıyor. Aloproni'de bir de bakkal var. Market diyor kendisine ama bakkal, bana güvenin. Ben adaya varır varmaz, kalacağım yere gitmeden önce, meyve - su alayım diye girdiğimde arka tarafında bir abimiz deliler gibi peynir kesiyordu. Naksos gravyerini ince uzun kesiyordu bir hızla. Anlam veremesem de "güzel kardeşim neden kendinden geçercesine peynir kesiyorsun?" diye soramadım. Yemedi. Sonra öğrendim zaten, ilerleyen satırlarda siz de öğreneceksiniz.
CHORA (HORIO & KASTRO)
Bembeyaz evler, daracık arnavut kaldırımlı ya da taş döşenmiş sokaklar, pembesinden mavisine insanın içini açan ahşap kapılar, duvarlardan bize göz kırpan begonviller, meraklı turistler, tahta sandalyeler, kareli örtüler... Aslında iki minik köyden oluşuyor Chora. Horio, bir tepenin üstünde sıra sıra evlerin olduğu, turistlerin pek uğramadığı kısmı, insanların evi var çünkü. Kastro ise adanın kalbi; minicik ama o kadar minik ki uğraşsanız bile yarım saatten fazla yürüyemiyorsunuz. Aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz, Pantanassa Kilisesi'nin de olduğu tek bir meydana çıkıyorsunuz dönüp dolaşıp. O meydan da bir evin salonu kadar zaten.
Meydanın dibinde adanın Bizans geçmişini anlatan ve o dönemden kalan eserlerin sergilendiği küçücük bir müze var. Chora'da iki tane cafe, iki tane yemek mekanı bir tane de hediyelik eşya dükkanı var sadece. Küçük olduğunu söylemiştim değil mi? Sessiz sakince evlerinde oturan ada insanlarını da görebiliyorsunuz yürüdüğünüzde. Çok fazla ziyaretçisi olmadığı için Sikinos yerlileri pek turiste alışık değiller. Geliyor gidiyor tabii ki birileri ama onların umrunda değil. Folegandros gibi pırıl pırıl, her yeri cilalı bir adadan sonra çok iyi geliyor bana bu umursamazlık, bu alçakgönüllülük. Benim adaya geldiğim gün, 15 Ağustos, Meryem Ana'nın ölüm yıldönümü. Belediye, o ufacık meydana hemen bir sahne koymuş, prova yapılıyor. Parliament mavisi, 90'lardan kalma bir gece elbisesi giymiş bir kadın içli içli ezgilerle sarsıyor meydanı. Oturup onlara bakıyorum gülümseyerek, demek ki akşama eğlence var, yani panayır. Zaten yazının başındaki videoda bir süre sonra göreceksiniz, meydanda yine bir halay, yine sonsuz bir döngü. Yunan ahalisinin saatlerce bıkmadan usanmadan dans edebilmesine hala şaşırıyorum. Dön beybi dön, durmadan dön, sabaha kadar dön. Peynirlerin sırrı ise o akşam ortalığa çıkıyor. Panayır yüzünden belediye meydana gelen herkese ada şarabını ve o peyniri servis ediyor. Canhıraş peynir kesen abi belediye başkanından emri almış, o yüzden o kadar kendinden geçiyormuş demek.
ZOODOCHOS PIGI MANASTIRI & PANAGIA PANTOHORA
Velkam tu Gıris.. Velkam tu e Gırik aylınd. Tepede, kıçımızdan ter aka aka ulaşabileceğimiz bir yerde tabii ki bir manastır, bir / ya da birden çok kilise. Bu, asla değişmeyen bir kural. Sikinos'ta da değişmiyor. Keşiş, papaz, rahibe olmak için, ya da oldukları için, olabildiğince gerçekten uzak, kendileriyle ve herkesin inandığı, kendince tanımladıkları Tanrı ile de yakın olmak gerekiyor tabii ki. O yüzden vur baltayı tepelere. Bu adada da Chora yaklaşık 12 dakika sonra bittiği zaman önünüze bir yol çıkıyor, kafanızı yukarı bir kaldırıyorsunuz ki, orada bir manastır bir kilise var. Hayır zaten bir daha ne zaman geleceğiz, yukarılara çıktıkça manzara şahane olacak, onu da biliyoruz. E o zaman neden çıkmayalım?
Dürüst olayım, aşağıda fotoğrafını gördüğünüz manastırın ve kilisenin hikayelerini okudum ve unuttum. Gerçekten çok ilgileniyorsanız Google ablamız size her şeyi söylecektir zaten. Sıkılıyorum ben böyle şeylerden. Mutlaka bir takım mucizeler yaratmış bir aziz / azize oluyor, ya da olağanüstü bir durum oluyor, o manastırlar kiliseler o tepelere inşa ediliyor. Benim sadece aklımda kalan, manastırın içindeki kilisede gördüğüm ip ve çukurdu. Korsanlar geldiğinde keşişlerin, rahiplerin ve rahibelerin kaçması içinmiş. Hayır Sikinos'a hangi korsan neden geldi? Hadi geldi, bu nasıl bir Mission Impossible yaa? Ipe tutunup aşağıdaki tünellerden kaçmalar falan. Hayır pardon nereye gidiyorlardı onu anlamıyorum. Zaten minicik bir ada burası. Neyse, görmesi, manzaraya şahit olması, gün batımını izlemesi tabii ki mükemmeldi.
EPISKOPI & MANALIS ŞARAPEVİ
Geldik adanın -benim için- en parlak, en ilgi çekici yerlerine. Episkopi gerçekten adanın ucunda, yani adadaki yolun bittiği yerde bulunan bir eser. Yol bitiyor, arabayı park ediyorsunuz ve yürümeye başlıyorsunuz. Yine delinin biri gitmiş cehennemin dibine bir şeyler yapmış. Hiç kafam almıyor, gerçekten. Roma döneminden kalma bir mozole, bir lahit aslında bu arkadaşımız. Milattan sonra 3. yüzyılda inşa edilmiş, sonrasında Apollo'ya adanan bir tapınak olmuş. 5. yüzyılda ise Meryem Ana'ya adanmış bir kiliseye dönüştürülmüş. Şimdi ne derseniz, şimdi restorasyonu yapılan geçmişten kalan bir eser. (Yine kültürümü birikimimi konuşturdum.) Ben Episkopi'yi görmek için gittiğimde adaya o gün musallat olan bulutlarla beraber oldukça fantastik anlar yaşadık. Aha galiba burada öleceğim, geri dönüşüm yok diye düşündüm ama korkulan olmadı. Yıkılmadım ayaktayım.
Manalis Şarapevi adanın antik geçmişine selam çakarak olanca güzelliği ile endam ediyor Sikinos'ta. İnanılmaz güzel bir mekan yaratmışlar, tüm çabalarına, uğraşlarına değmiş. Akşamüstü 6'dan gece yarısına kadar açık. Eğer gün batımı eşliğinde yemek yemek istiyorsanız rezervasyon yaptırmanızı öneririm. Solunuzda üzüm bağları, önünüzde Folegandros adası, sağda tatlı tatlı batmaya başlayan güneş. Kibar ve bilgili çalışanları, lezzetli mi lezzetli yemekleri, içmeye doyamadığınız şarapları ile beni benden aldı burası. Ben tatilimin son akşamında gittim, es geçmediğim, "Amaan çok kalabalıktır, çok turistiktir, uğraşamam." demediğim için çok çok mutluyum. Mekandan ayrılırken de tabii ki o güzel şaraplardan almadan duramadım. Şarapevinin web sitesine göz gezdirmek isterseniz linki: http://www.manaliswinery.gr/?lang=en
Sikinos’u gördüğüm için çok mutlu oldum. Hayatımın en değerli akşamlarından birini geçirdim, sokaklarında nefes aldığımı duyarak (o kadar sessizdi ki) yürüdüğüm için kendimi çok şanslı hissediyorum. Plaj / deniz konusunda kendimi çok kasmadım, Yunanistan’da yaşayınca biraz şımarıyor insan, anakarada da mükemmel plajlar sahiller var çünkü. Fotoğrafını gördüğünüz, videonun başında yer alan Agios Georgios plajına gittim limanın oradaki plajın dışında. Deliler gibi etkilendiğimi söyleyemem, deniz tabii ki tertemizdi, insanlar gayet tatlıydı ama hani hayatımda gördüğüm en mükemmel plaj değildi.
Adayla ilgili tek şikayetim, biraz uzakta bi yer olmasından kaynaklanan fırsatçılık olayı. Yunanistan’ın en bilinen özelliği yeme içme konusunda -fiyat açısından- oldukça güvende olmanızdır. İçki ve yemek fiyatları nerede olursanız olun çok oynamaz. Kazıklanmazsınız. Ortalama mekanlardan bahsediyorum bu arada. Yoksa lüks bir yere gitmeye karar verdiyseniz, orada cüzdanınızı boşaltacaksınız pek tabi. Sikinos’ta aldığım, tükettiğim her şeyin fiyatı Yunanistan ortalamasının çok çok üstündeydi. Az turisti olan bir ada, sadece 4 ay ziyaretçi ağırlıyor, hadi onu biraz anlıyorum ama yemek yediğim tavernada salataya ya da yemeğe ekstra zeytinyağı dökmek istediğiniz zaman ekstra ücret istenmesi düpedüz saçmalık. Yunanistan için saçmalık, kabul edilebilir bir durum değil yani. Arkadaşım elimizi atsak zeytin ayol burada!
Neyse, yine çok uzattım sanırım bir yazıyı daha. Yolunuz düşerse zeytinyağınız yanınızda olsun çocuklar. Adanın ismine de gülmeyi bırakın artık, bak rica ediyorum.