top of page

Gün biterken demlenelim

Hayat  koşuşturmasından bunalıp en yorgun hissettiğimiz anlarda hepimizin hayalinde sevdiklerimizle oturduğumuz bi masayı donatmak, o masada demlenmek, kahkahalar atmak ve mümkünse yaşadığımıza şükrettiren bir manzaraya bakmak var. Güzel ve damak çatlatan tatlar, kaçıncı olduğunu bilmediğimiz kadehimizdeki içki, sevdiceklerle göz göze geldiğimizde içimizdeki huzur ömrümüze ömür katan şeyler.


Yunanistan'ı ziyaret ettiğinizde ya da burada yaşadığınızda dürüst olmam gerekirse şikayet edecek şey bol; keşmekeş trafikten tutun da idari işlerin çok yavaş ilerlemesine, altyapı eksikliğinden ekonomik kriz sebebiyle yaşanan sıkıntılara kadar uzanan bir çok şey olsa da ilk paragrafta anlatmaya çalıştığım o güzel halleri bu ülkede yaşamak, yiyerek içerek hayatı biraz hafifletmek çok kolay.


Burada, özellikle Atina'da olan yeme içme mekanlarını elimden gelince tanıtacağım ama bu kategorideki ilk yazının daha yeni keşfettiğim şahane bir mekân hakkında olmasını istedim. İlias, Atina'nın 70 kilometre uzağında, göz kamaştıran Poseidon Tapınağıyla ünlü Sounio burnunda bulunan bir lokanta. Sounio Burnu ve Poseidon Tapınağı (ve hikayesi) ile ilgili kısa bir yazımı da okuyabilirsiniz ama bu yazı İlias hakkında. 


Türkiye'de taverna dendiğinde akla gelen ilk şey buzuki sesleri ve kırılan tabaklar olsa da bu Yunanistan için geçerli değil. Taverna burada tahta masalar ve sandalyelerle döşenmiş, geleneksel mutfağa özgü yemeklerin yapıldığı sade ve basit lokantalar. İlias da Sounio'da Poseidon Tapınağı'nın dibinde, deniz kenarında, kendi halinde daha çok deniz ürünlerinin servis edildiği bir taverna. Yerini tarif etmektense buraya koyduğum aşağıdaki harita linki ile nerede olduğunu çok daha rahatça anlayabilirsiniz. 




Ben İstanbul'dan gelen arkadaşlarımla mekâna vardığımda çok mutlu anlar geçireceğimden neredeyse emindim. Kış güneşinin içimizi ısıttığı bir günde gittiğimiz için dışarıya konulmuş masaların birine, denizin tam dibine attık kendimizi. Poseidon tapınağına hayran hayran bakarak, dalgaların sesini dinleyerek, birbirimize itiraf etmesek de aslında güneş batışını ve sonrasında gökyüzünde bırakacağı renkleri bekleyerek yiyeceklerimizi sipariş ettik. Mekânın menüsü olağan bir taverna menüsü; cacık, fava, barbunya gibi mezeler, kalamar, ızgara ahtapot gibi başlangıçlar ve kilo fiyatı ile belirtilen balık çeşitleri  mevcut. Bira, şarap, ouzo ve alkolsüz içecekler de...

Oturur oturmaz üstüne zeytinyağı dökülmüş otlu kızarmış ekmekleri dayanamayıp ağzımıza tıkarken fava, cacık, salata ve ızgara ahtapot siparişimizi verdik bir hızla üç kişi. Yanına da bir küçük şise ouzo. Fiyatlar Atina'da gideceğiniz turistik olmayan bir tavernanın fiyatlarından biraz daha yüksek. Basit bir örnek vermek gerekirse küçük şişe ouzo atina tavernalarında 6-7 euro ise burada 8 euro.  Günümüzü şöyle anlatabilirim; ouzo şişesi açıldı, bardaklara döküldü, salatadan bir kaşık favadan bir çatal tabaklara konuldu, en iyi dileklerimiz kadehleri tokuşturup "şerefe" derken içten içe söylendi ve dalga sesleri bize eşlik etti. Bir süre sonra ızgara ahtapot masaya geldi, güneş denizin içine doğru olanca güzelliği ile yavaş yavaş battı, muhabbet güzelleşti. Benim için hayatın tüm derdine kaygısına mola verdiğim o şahane anlar yaşandı. 

Fotoğraflar gözümün gördüğünün çok azını gösteriyor biliyorum ama paylaşmadan edemedim. Turuncu pembe mor gökyüzüne, arabadan atkımı getir rüzgarına, ouzo ile keyiflenmiş hallerimize doyamadık biz o gün. Gün artık gece olmaya karar verdiğinde -özellikle Türkiye standartlarına göre- şaka sayılabilecek hesabımızı ödeyip veda ettik buraya. Arsız bir obur olduğum ve yemekler masaya geldiğinde hemen yemek dışında bir şey düşünemediğim için yemeklerin fotoğrafını çekemedim. Olur da yolunuz düşerse ya da bu yazıdan sonra yolunuzun düşmesine sebep olursa diye yazdım tüm bunları. Hayattan beklentileriniz çok köşeli çok hırçın değilse benim/bizim gibi o sandalyede oturup, o manzaranın keyfini çıkaracağınızdan eminim.


5 views

Naxos

bottom of page