top of page

yerevan (II) - ulikhanyan



yerevan'ın sovyetler birliği döneminde, koca ülkenin caz (baş)kenti olduğuna dair bilgiyi ne zaman zihnime ekledim hatırlamıyorum. müziğe ve okumaya özellikle gençken daha da meraklı biri olduğum için bu bilginin karşıma çıkma ihtimalinin yüksek olduğunu biliyorum ancak kaynağını bilemiyorum. olur o kadar. kafamda yıllarca durmuş bu bilgi. neden gittiğimi soranlara verdiğim cevaplardan biri de bununla ilgiliydi. caz müziğe ilgim olduğunu, geceleri şehirdeki caz mekanlarında konser / performans izlemek istediğimi söyledim. önceliğim, ülkenin önde gelen caz müzisyenlerinden ve yerevan'ın caz şehri olarak bilinmesinde katkıları olan levon malkhasyan'ın mekanı malkhas jazz club olsa da ilk akşam ulikhanyan club'da buldum kendimi. bu arada hâlâ bi yere neden gittiğimizi soranlar var. onun gıybetini başka bir yazıda yaparız artık.


bileti online aldığım için mekana girerken problem yaşayacağımı düşünmesem de endişeliydim. şimdi belli olmaz, sadece müzik dinlemeye gelmiş olsam bile (ki gerçek bu) kulübün güvenliği tipimi beğenmez, içeri almaz etmez. bunlar başa gelebilen şeyler. neyse korkulan olmadı, kulübün güvenliği bile yoktu, en azından ben içeri girerken. girişteki genç kadın, 'hmmmmm zaimoglu' deyip gözlerini süzdü. istanbul'dan mı gelmişim onu sordu. onayladım, gülümsedim. o da güldü, yerevan'a hoş geldiniz dedi ve sahneyi net gören bir yer gösterdi bana. sahnenin hemen dibindeki koltuklar ve alçak masalardan oluşan yer değil de, barın uzantısı olan yüksek masaların birinde buldum kendimi. peynir, şarküteri çeşitleri ve turşudan oluşan bir votka tabağı söyledim, yanına da buz gibi stella. akşam yemeği yememiştim, hem doyar hem de gönlümce içerim dedim.


davit melkonyan ile o gece tanıştım. saksafon sanatçısı davit bey minicik mekanın minicik sahnesinde dev gibi göründü gözüme. üflemeli çalgılara zaafım zaten var, pür dikkat kesilerek onu izledim. müziği görünüp kılıp içinde dans ediyordu. üflediği her nota içimize giriyor, yüzümüzde tebessüm bırakıyordu. böyle anlarda çok çabuk ve isteyerek sarhoş olurum. yoksa yarım bardak stella ile 'dünya çok güzel' diyecek insan değilim. ama hayat çok tatlı geldi o an size anlatamam. çoklarımızın odağında olmayan, kendi halinde bir şehirde, minicik bir barda, benim dışımda taş çatlasın 30 kişiyle, evrensel müziğin bir parçası olmak sersemce mutlu etti beni.





çaprazımda bir beyefendi oturuyordu, ilgiyle izlediğimi görünce bardağını kaldırıp uzaktan 'şerefe' dedi. karşılık verdim. müzik arasında konuştuk. istanbul'dan geldiğimi duyunca bi gözlerini açtı önce, koca kirpikleri sallandı sonra. sadece gezmeye mi gelmişim onu sordu. evet sadece gezmeye geldiğimi söyledim. sonrası klasik beklenen sorular, mekanı nereden bulmuşum, caz müzik mi seviyormuşum (acaba?), yerevan'ı nasıl bulmuşum. hem türkiyeli, hem lubunya olduğumu öğrenince bi yutkunup benim gibi biriyle daha önce hiç tanışmadığını söyledi. tanışmışsınızdır ama benim kadar çenesi düşük biri değildir o dedim gülümseyerek. mekanda çalışan hanımefendilerden biri sanırım beyefendinin manitasıydı, biz konuşurken yanağına bi öpücük kondurdu, bana bir şey isteyip istemediğimi sordu. bir stella daha istedim.





şehirdeki opera binasında 'kuğu gölü balesi' izlediğim ikinci gece dışında, her gece ulikhanyan'da buldum kendimi. malkhas falan yalan oldu. müdavim olmaya bayılan benliğim burada kendinden geçti, mutlu olmayı seçti. burada istanbul'dan gelen, çok içen ve hep gülerek müzik dinleyen o yabancıydım, keyfim yerindeydi. sonraki gecelerde kontrbas sanatçısı dave geodakyan ile tanıştım. tanıştım derken, müziğiyle, nasıl da tutkuyla kontrbas çaldığı gerçeğiyle tanıştım. koca gözlü, minik, hırslı (çalmasından belliydi valla), içmeyi, çevresindekilerle şakalaşmayı muhabbeti seven biri olduğunu gözlemledim. philips lighting'de çalışırken hovik adında ermeni bir stajyerimiz vardı, bana onu hatırlattı. bravo ozancım. tüm ermeniler birbirine benzer zaten değil mi ibiş. son gecemde, ilk gece benim istanbul'dan mı geldiğimi soran, gözlerini süzen hanımefendi bana sahneye en yakın tekli koltuk ve masayı gösterdi. dördüncü gecemde ulikhanyan'da 'upgrade' olmuştum anlaşılan. keyifle koltuğuma oturdum, bana imrenenlere 'ben bunu hak ettim' bakışı attım.


şarkılar değişti, müzisyenler değişti, melodiler havada uçuştu ve ben ulikhanyan'da şahane saatler geçirdim. bugün yerevan'la ilgili aklımdan görüntüler silinse, o şahane müzik kulübünde kulağıma çalan melodiler silinmez. belki de bir şeyleri unutmamama ya da hep hatırlamam sebep olacak formül budur. gözlerim unutsa, kulağım unutmaz. istanbul'a döndüğümden beri arada sırada hem davit melkonyan'ı, hem de dave geodakyan'ı dinliyorum. ikisinin de spotify linklerini aşağıya bırakıyorum. bi gün yerevan'a giderseniz, ulikhanyan'a yolunuzu düşürün. şahane bir gece geçireceksiniz, bana güvenin. dave geodakyan: https://open.spotify.com/artist/7uL5fcDriG2H39EdqtuTz9?si=OwEZZNtsTviiaxagl9thFw








163 views
bottom of page