Selanik, çoğumuzun aklında -öncelikle- Atatürk'ün doğduğu şehir olarak yer etse de şehrin tarihine bir göz gezdirdiğimizde önemli olan tek gerçeğin bu olmadığı aşikar. Bugün bile, ülkenin başkenti ve en büyük şehri Atina'dan çok daha renkli bulduğum Selânik; Roma, Bizans ve Osmanlı geçmişi sayesinde her zaman canlı ve kozmopolit bir şehir olmuş. Farklı dinlere, inançlara, yeteneklere, mesleklere sahip insanlar yıllar yılı bu şehre katkıda bulunmuş. 1917 büyük yangın sonrası şehrin Fransızlar tarafından, meşhur Avrupa şehirlerini örnek alarak tekrar inşa edilmesi, 90'lar sonrasında bölgenin cazibe merkezi olması için Yunan devletinin şehre yatırım yapması ise bugün şehri sahip olduğu üne kavuşturmuş. Çoğu insanın bilmediği bir gerçek var ki, o da şehrin 2000 seneyi aşan tarihinde en büyük söz sahibi olan topluluğun Yahudiler olduğu. Bir zamanlar "Mother of Israel" olarak adlandırılan, Yahudi kültürünün en çok iz bıraktığı şehirlerden biri olan Selânik'i anlatmaya çalışacağım bu yazıda.
Kimi araştırmacılar ve tarihçiler MÖ 315 yılında, şehrin kurulduğu ilk yıllarda bile Yahudilerin yaşadığını iddia ediyor. Kimisiyse MS 140 yılında İskenderiye'den göçtüklerini, ilk o zaman şehre adım attıklarını. Roma ve Bizans döneminde de şehirde süregelen bir Yahudi toplumu ve hayatı olduğu biliniyor, Romanyot adı verilen bu Yahudilerin; dil, kültür ve yaşam tarzı olarak Yunan kimliğine daha yakın olduklarını çeşitli kaynaklardan öğreniyoruz. Ancak Yahudiler ve Selanik için milat sayılan dönem 15. yüzyıl sonları; 1492 senesinde Elhamra kararnamesi ile İspanya'dan kovulan, 1496-1497 yıllarında da Portekiz'den çıkarılan Yahudilerin bir kısmı Osmanlı İmparatorluğu topraklarında bulunan Selânik'te buluyor kendilerini. İşgaller ve savaşlar sonrasında ıssızlaşan bu şehirde çoğunluk oluyorlar yerleşir yerleşmez. Rönesans kültürünün bilincinde olan, yabancı dil konuşabilen, şehirlerde yaşamayı, şehir insanı olmayı bilen ve sayıları 20bini bulan Yahudiler şüphesiz kısa sürede değiştiriyor şehrin çehresini. Tekstil atölyelerinde dokumacılık işleri yapıyor, Gallikos nehri civarındaki maden ocaklarında çalışıyor, 1520 yılında ilk basım evini kuruyorlar. Selânik onların da sayesinde canlı, işleyen, dinamik, ekonomik olarak kalkınmış bir şehre dönüşüyor.
17. yüzyıl başlarında yeni ve farklı deniz yollarının bulunması, şehirdeki salgın hastalıklar ve yangınlar Selanik'in cazibesini kaybetmesine sebep olsa da hayat olanca hızıyla devam ediyor. O dönem, yanında taşıdığı çok eski bir belgeyle İstanbul'dan Sabetay Sevi isimli biri şehre yerleşiyor şehre. Rivayet o ki, taşıdığı o çok eski belgede onun Mesih olduğu belirtiliyor. Her ne kadar, başında böyle bir iddiada bulunmasa da zekası, konuşmaları, hitabet yeteneği ile çoğu insanı kendisine hayran bırakan Sabetay Sevi yaklaşık 300 Selânikli ailenin ona inanmasına ve öğretilerini uygulamasına sebep oluyor. İşler ciddileşince diğer şehirlerin hahamları durumu kaygı içinde Osmanlı otoritelerine bildiriyor. Osmanlı duruma el koyuyor ve Sabetay Sevi'ye iki seçenek sunuyor; ya Mesih olduğunu bir şekilde kanıtlayacak ya da İslam dinine hizmet edecek. Sabetay Sevi Müslüman oluyor; bugün Sabetaycılar olarak bildiğimiz kitle de, o Müslüman olduktan sonra bu dini seçenler zaten. Aşağıda fotoğrafını gördüğünüz Yeni Camii ise Sabetaycılar tarafından 1902'de yaptırılmış.
Bu gelişme şehirde bulunan Yahudileri oldukça sarsıyor ve şehrin Yahudi hayatı ancak 19. yüzyıl ortalarında eski ritmini yakalıyor.
1850'lerden 1917'deki büyük yangına kadar Yahudilerin şehirdeki etkisi artıyor. Artık elektriği olan, diğer Avrupa şehirleriyle tren yolu bağlantısı kurulmuş, limanı geliştirilen Selânik'te neredeyse her iş alanında Yahudiler önemli rol alıyor. Şehrin basılan ilk gazetesi, Yahudi cemaati haberlerini veren "El Lunar" mesela, şehrin endüstri gelişimine oldukça büyük etkisi bulunan, buhar gücüyle çalışan değirmen, İtalyan Yahudisi Allatini ailesinin mülkü. Selânik Yahudileri, yıllar öncesindeki gibi sadece işçi olarak değil; artık doktor, öğretim görevlisi, iş insanı, hukukçu olarak şehre katkıda bulunuyor. 1912 yılında Selânik Osmanlı yönetiminden çıkıp artık bir Yunanistan şehri olduğunda dönemin kralı George ve başbakan Venizelos Yahudi cemaatinin her türlü hakkının korunacağına ve cemaatin eşit muamele göreceğine söz veriyor. Yunan otoritelerine göre, o zamanlar 160bin kişinin yaşadığı Selanik'te cemaatin nüfusu 60bin. 1917 büyük Selânik yangını, şehirde 53bin kişiyi evsiz bırakıyor. Sinagoglar, fabrikalar, okullar ve çoğu yerleşim birimi kül oluyor. Bu korkunç olayın ardından birçok Yahudi de Selanik'i terk ediyor. Yangın sonrası yine de 50bin civarı nüfusa sahip Yahudiler yaklaşık 20 yıl boyunca şehirde bir şekilde yaralarını sararak şehre renk katarak yaşamaya devam ediyor. Ancak 1941 senesinde şehri işgal eden Naziler sonun başlangıcına imza atıyor. İşgal ettikleri ilk andan itibaren Yahudilere ait yerleşim birimlerine, hastanelere, derneklere el koyan; onların sinemaya, cafelere ve benzeri yerlere gitmelerini yasaklayan, cemaatin önde gelen düşünürlerini hapse atan Naziler 11 Temmuz 1942 Cumartesi günü, yaşları 18-45 arası tüm Yahudi erkekleri Eleftherias Meydanı'nda topluyor. Utanç verici aşağılamalara ve tacizlere maruz kalan vatandaşların çoğu alıkonuluyor, işçi kamplarına gönderiliyor ve serbest bırakılmaları için iki buçuk milyon drahmi isteniyor. Bu olay sonrası şehirdeki tüm yahudilere ait iş yerlerinin kapatılması, mezarlıkların talan edilmesi, yahudilerin getto dışına çıkmalarının yasaklanması gibi olaylar ile beraber, insanlık tarihinin en utanç dolu anlarından biri Selanik'te de yaşanıyor. 15 Mart 1943 günü, Auschwitz / Birkenau toplama kampına Selânik'ten ilk tren kalkıyor, sonrası ise hepimizin o çok iyi bildiği zifiri karanlık dönem...
Savaş öncesi sayıları 50bin olduğunu düşünülen yahudilerden sadece 2000 kişi hayatta kalıyor.
Bugün şehirde istatistiklere göre 1300 civarında Yahudi yaşıyor. 2. dünya savaşı sonrası, şehir bağımsızlığını kazandığında, hayatta kalabilen 2000 kişiden bazılarının şehre döndüğü biliniyor. 90'lara kadar azınlıklar konusunda oldukça silik ve görünmez bir politika sergileyen Yunanistan'da, ellerinde kalan ne varsa, onu kullanarak, birbirlerine destek olarak hayatlarına devam etmişler. 97 senesinde Selânik'in Avrupa Kültür Başkenti olması ile beraber şehirdeki Yahudi tarihine sahip çıkılması, Yahudilerin şehre olan katkılarının hatırlanması için çalışmalara başlanmış ve bunun sonucunda yukarıda fotoğrafını gördüğümüz Selânik Yahudi Müzesi açılmış. Müzede bulunan görseller ve hazırlanmış metinlerle şehrin Yahudi geçmişi hakkında bilgi sahibi olmak oldukça kolay. Bunun dışında Yahudi bayramlarını ve geleneklerini, o günlerde kullanılan eşyaları da sergilemişler; günlük hayatlarına, evlerine ucundan da olsa konuk olabiliyoruz böylece. Şehirde ziyaret edilebilen ve en iyi durumdaki sinagog Monastri Sinagogu; savaş sırasında Kızılhaç tarafından depo olarak kullanıldığı için günümüze dek sağlam kalabilmiş. Diğer sinagoglar, dışarıdan fark edilmiyor ve sadece cemaate açık. Şehirde az da olsa Yahudi okulları, dernekleri mevcut. Zamanında Yahudi mahallesi olarak bilinen bölgelerde o dönemin iş insanları tarafından yaptırılan iş hanlarını görebilirsiniz, mesela aşağıda fotoğrafını gördüğünüz Agora Madiano, şehrin en büyük kapalı pazarı, onlardan biri. Tüm bunların dışında, varlıklı ailelerin göz alıcı konakları da şehrin güneyindeki Kalamaria bölgesinde bulunuyor. Yahudi soykırım anıtı ise, 1942 senesinde -zorla- toplandıkları ve korkunç olayların başladığı Eleftheria Meydanı'nda görülebilir.
Yaşadığımız şehirlerin bugün bu kadar güzel, farklı, kıymetli olmasına sebep olan onlarca etken var şüphesiz. Bir şehir, kurulduğu andan itibaren belki coğrafi konum avantajı varsa güzeldir ama onu asıl çekici, cazibeli yapan içinde yaşadığı insanlar, o insanların getirdiği ve kattığı renklerdir. Bu İstanbul için de, Berlin için de, Selânik için de geçerli. Her şeyin birbirine benzediği, erkesin aynı şeye inandığı, soluk, sevimsiz şehirler değil, rengârenk şehirler bizi mutlu eder. Bugün, Selanik'e geldiğinizde güzel zaman geçiriyor, birbirinden lezzetli mezeleri yerken yaşadığınıza şükrediyor, daracık eski sokaklarında yürürken büyüleniyorsak; bunda, burada yaşamış her türlü topluluğun payı olduğunu unutmamamız gerekir. Selanik artık, Yahudilerin Selanik'i değil belki ama onların yüzyıllar boyunca bu şehre kattıkları çok değerli.